Bir Kare Boşluk

Bir Kare Boşluk

'Sizin dininiz size, benim dinim bana.'

(Kafirun Suresi, 6.ayet)

Yukarıdaki  ayet  tüm müslümanların duracağı yeri ve noktayı  belirliyor aslında.

Bir bakıma bir müslümanın sınır çizgisi diyebiliriz.

Ama gelin görün ki günümüzde kendisine ‘müslüman’  diyen, ‘İslam’ı  kestiği ahkamın dayanağı yapıp işi  güç gösterisine çeviren,  din konusunda topluma  ‘avam’  nazarında tepeden bakarak üstenci bir bilgelikle (!) toplumu  aşağılayan, kendisini  dinin adeta tek  sahibi görüp insanların yaşam biçimlerine  ilişkin  hüküm vermeyi adetleştiren, daha ileri gidip astığı astık kestiği kestik bir ali kıran baş kesen algısı oluşturan ve izlenimi veren, insanlarda  bıraktığı  bu izlenim ve algı ile onları  ürküten ve dehşete düşüren  bazı kimseler, yukarıdaki ayetin çizdiği sınırı aştıkça aşıyor. Hadlerini ve sınırlarını bilmiyorlar. Kendilerini öyle bir kaptırıyorlar ki ne ölçü ne izan hiçbir şey kalmıyor yani.  Onların anladığı gibi  İslam dini  anlaşılmıyorsa ya da cübbeli-sarıklı-misvaklı-sakallı bir yaşam tarzı/şekli/biçimi benimsenmemişse anında  sanki Allah’tan  yetki almışçasına davranılarak,  hareket edilerek ve söz söylenerek  öyle bir noktaya, pozisyona ve duruma geliniyor ki   ortalık toz duman oluveriyor.  İşte o an  İslam  da  Kur’an da  hak getire. 

İnsanlar eğer kendilerine benzenmiyorsa  adeta küplere biniyorlar. Çıldırıyorlar. Sakinleştirmek zorlaşıyor.  Tabi sabırlı olmayıp asabi davrandıkları için  de  ölçüyü kaçırıyorlar ve  sınırı  aşıyorlar.

’’ ALLAH'ın sana bir bağışı olarak onlara yumuşak davrandın. Kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. Onları affet, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında onlara danış. Karar verince de ALLAH'a güven; ALLAH güvenenleri sever.’’ (Ali İmran Suresi, 159.ayet)

Ve öyle bir saydırıyorlar ki (salvoları meşhur zaten)  çoğu insanı  dinden soğutuyor ve uzaklaştırıyorlar. Bu nedenlera bağlı olarak  deist ya da ateist olanları biliyorum. Elbette  biz onlar gibi bakmıyoruz bu kimselere.  Yukarıdaki ayetin bakışı ile bu olaya yaklaşıyoruz. Zira şunu çok iyi bilmekteyiz ki:

Allah,  peygamber bu görevi ifa ederken  üzüldüğünde  onun  yalnızca müjdeci ve uyarıcı olarak güzel bir örneklik sorumluluğu olduğunu hatırlatıyor  ve  yalnızca  bu sorumluluğu  yerine getirdiğini,  insanların dosdoğru yola Allah’ın izni ile girebileceğini, bu nedenle  üzülmemesi ve daralmaması  gerektiğini  telkin ediyor.  Ve sonuna kadar  sabretmesini istiyor. Daha da ilerisi ise dinde  zorlamanın olmadığının  vurgulanmasıdır. Ayrıca  yüce Allah Kur’an-da dosdoğru yolun gösterildiğini, öğüt alanlar için ayetlerin detaylı şekilde açıklandığını ifade ediyor. Şöyle ki;

‘Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Öğüt alan bir toplum için ayetleri detayıyla açıklamış bulunuyoruz.’

(Enam Suresi, 126.ayet)

Böylece yüce Allah bir  insanın üzerindeki yükü  hafifletiyor. Şu ayet ise bu minvalde daha anlamlı hale geliyor:

’’ ALLAH ise yükünüzü hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratıldı’’ (Nisa Suresi, 28.ayet)

Hal böyle iken dinin bireye gönderildiğini unutan ya da ‘seyyit-mehdi-müceddid-müçtehit-evliya-alim-şeyh-hoca vs...’ gibi  unvanlarla nam salıp  dini insanlar üzerinde etki-kontrol aracı yapan bazı kimselerin bu halleri ve durumları özellikle yeni kuşağın dine yaklaşımını olumsuz yönde  etkiliyor diyebilirim.

Bir kere herkesin şunu idrak etmesi lazım.

Din,  her bir insana indirilmiştir. Yani bireye...  İlgi alanında birey bulunuyor. 

Bu bakımdan diyebiliriz ki  insanın ta  kendisi o dini yaşayacak olandır. Sınırlar, ölçüler, çerçeve Kur’an-da açık ve detaylıdır. Birey, nasıl anlamışsa dini öyle yaşar.

Din ile insanları tekleştirmek ise Allah’ın ‘’ Kendinden önceki kitapları doğrulayan, onların yerine geçen bu kitabı, gerçekleri kapsayıcı olarak sana indirdik. ALLAH'ın sana indirdiğiyle aralarında hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların hevesine uyma. Her biriniz için bir yasa ve yöntem belirledik. ALLAH dileseydi hepinizi bir tek toplum yapardı. Ancak, size verdikleriyle sizleri sınıyor. İyilikte yarışın. Hepinizin dönüşü ALLAH'adır. Ayrılığa düştüğünüz konuları size bildirecek.’’ (Maide Suresi, 48.ayet) ayetine karşı mücadeledir ki bu boşunadır, boşunadır, boşunadır. Boş bir inat... Bununla yalnızca kendi kendinizi  avutursunuz. Bu nedenle inatlaşma ve çekişme kin-hırs-açgözlülük-kıskançlık gibi kötü hasletleri sırtınıza bindirir ki sonunda düşer kalırsınız. Unutmayınız İslam iyilik ile insanın ruhunu bir  kuş gibi  hafifletir, İslam dışı her şeyin insan için dayanılmaz ve taşıması güç bir ağırlığı vardır.

Anlattıklarımız bağlamında eğip bükmeden ifade etmeliyim ki insanlar, din konusunda Allah ile aralarına kimseleri sokmamalıdır. Ve şu asla akıllardan çıkmamalıdır: Din konusunda son karar verici insanın ta kendisidir. Yani insan için din özeldir.  Her şeyi kuşatan, gözeten ve bilen Allah’tır. Kimselerin din konusunda sizi kuşatmasına  izin vermeyiniz.  Yoksa insanın  birey olarak  anlamı kalmayacak. Halbuki her bir insan bir anlam ve değer  içerir. Her bir insan tek anlama değil, farklı farklı  anlamlara sahiptir. İnsan, yalnızca  Kur’an ışığında kendi anlamını ve değerini  aramalıdır. Ve başkalarına dayanarak, -mış gibi dini yaşayarak tembelliğe ve kolaycılığa kaçmamalıdır.

Evet  sayın  arkadaşlar, anlatalım, konuşalım, uyaralım, müjdeleyelim ama insanların ne yapacağına ne yapmayacağına karar vermeyelim. Allah’ın sınır çizmediği konularda insanlar üzerinde zorlayıcı ve baskıcı olmayalım. Zira tecrübe ile sabittir ki bunun sonu,  haşa Allahlığa soyunmak olmaktadır.  

Biliniz ki  insanların dini  anladıkları şekilde yaşama hakları vardır. O haklarını kırpıp ellerinde avuçlarında bırakmayarak  ruhen ve bedenen teslim almak istiyorsanız hatırlatmak isterim ki onların  üzerinde ilahlık taslıyorsunuz demektir  ki  bu olay firavunluktur.

Onun için insan insanın esaretinden kurtulmalı ve  insanın ta kendisi Allah’a teslim olmalıdır. İslam, zaten Allah’a teslimiyeti ve barışı-huzuru-güveni ifade eder. Aslolan budur zaten.  Bu bakımdan durulacak nokta ve yer bellidir, o ise şudur:

'Sizin dininiz size, benim dinim bana.'

(Kafirun Suresi, 6.ayet)

Unutmayınız  Kur’an bir zamana değil bütün zamana gönderilen bir kitap. Ve bu yönüyle şu anın ötesinde...  Elbette bazı noktalarını,   insanın şu anki  bilgisi anlamaya yetmeyebilir.  Ama  bilim ameli ile bu noktalar insan için açık hale gelebilir. Kur’an her zamana kendisini açabilen bir kitaptır ki işte  mücizevi bir  yönüdür bu.  Ne diyor yüce yaradan:

‘’... 'Bilmediğinizi Ben bilirim,' dedi.’’ (Bakara Suresi, 30.ayet)

’’ Andolsun akıp giden zamana ki;’’ (Asr Suresi, 1.ayet)

İslam adı altında asansörmüş-halvetmiş-yanmayan kefenmiş vs... konulara  değil, adalet-özgürlük-eşitlik-gelir dağılımında adalet gibi asıl konulara gelmek lazım.

Kur’an-da var olan konulara değil de Kur’an-da var  olmayan konulara girmek iyi niyetle açıklanamaz. Onun için işlenecek  konuyu  Kur’an-dan seçelim. Kur’an-ın çizdiği sınırların, koyduğu ölçülerin  dışına çıkmayalım. Yeni haramlar belirlenip insanlara sınırlar çizilerek  aslında sınırların-ölçülerin dışına çıkılmıyor mu? Çıkılıyor. İşler arap saçına çevriliyor ve çığrından çıkıyor. Böylelikle  müslümanlar tekelleşen  bazı ellerde  oyuncak ola ola evriliyor. Nihayetinde özlerini kaybediyorlar. Görüntüde ve şekilde var iken özde olmuyorlar. Şekillenmiş ama özümsenmemiş bir din,  İslam adı  ile  tekelleşen ellerde tekleşen bir insan tipi üretiyor. ‘Kendisine müslüman’ bir insan tipi... Var ama yok.

Yoksa camiler yapılır ama içi boş kalır. Çünkü insanlar gerçekleri dinlemek istiyor artık. Dünyaya yalan denerek yalanlarla  vakit geçirmek istemiyor. Gerçekleri işitmek ve  onaylamak istiyor her bir insan. Gerçekleri ise anlatmak her müslümanın sorumluluğundadır. Ama gerçekler, yalanlar değil.

Bu bağlamda Nevzat Çiçek’in sosyal medya üzerinde paylaştığı şu paylaşım bence manidar:

Bir Kare Boşluk

Eserinizle övününüz sayın  arkadaşlarım! Tabi övünmek geçiyorsa içinizden... Bu boşluk,  din konusunda düşülen boşluğun bir resmidir. Anlamak ve düşünmek lazım.

’’ ALLAH'ın sana bir bağışı olarak onlara yumuşak davrandın. Kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. Onları affet, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında onlara danış. Karar verince de ALLAH'a güven; ALLAH güvenenleri sever.’’ (Ali İmran Suresi, 159.ayet)

Her yılın mart ayında hatırladığımız ve andığımız Akif’in bir şiiri ile bitirmek istiyorum:

Sofuluk satıyorsun

Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih

Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi,la-teşbih!

Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar ,riya

Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri ,güya!

Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler

Zikir kur’an sesinden, yerler ve gökler inler!

Ha bu din,iman ,takva; inan ki hepsi yalan

Sen onları kendine taptırısın vesselam!

Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın

Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın!

Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut

Bunların dilinde hak; ama kalbi dolu put!…

– MEHMET AKİF ERSOY, SAFAHAT –

https://www.dailymotion.com/video/x6goxc3  bağlantı adresindeki imam sofuluk değil intermet tarifesi satıyor. Oyuncak ola ola evrilmenin değişik bir  örneği.

Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.