2015-2016 Eğitim Öğretim İstatistikleri

2015-2016 Eğitim Öğretim İstatistikleri

2015-2016 Eğitim Öğretim İstatistikleri ve değerlendirme...

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilen eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin dördüncü yılına ilişkin sayısal verileri açıklamıştır. Bakanlığın her yıl düzenli olarak açıkladığı sayısal veriler içinde özellikle son dört eğitim öğretim yılına ilişkin veriler, eğitim sisteminde yaşanan yoğun ticarileşme, özelleştirme ve eğitimin dinselleştirilmesine ilişkin temel göstergeleri bütün yönleriyle ortaya koymaktadır.

MEB tarafından açıklanan 2015-2016 örgün eğitim istatistikleri, sendikamızın yıllardır ısrarla vurguladığı temel sorunların büyük bir bölümünü içermemesine rağmen, özellikle eğitimde 4+4+4 dayatmasının dördüncü yılı itibariyle, eğitim sistemini nasıl büyük bir uçuruma doğru sürüklediğini, kamusal eğitimi nasıl adım adım tasfiye ederek, eğitimin özelleştirilmesi ve dinselleştirilmesi uygulamalarının hızlandığını bütün yönleriyle göstermektedir.

Eğitim Sen’in ve bilim insanlarının bütün eleştiri ve itirazlarına rağmen eğitimde 4+4+4 dayatması ile ülkemizde yaşanan “piyasa” ve “inanç istismarı” merkezli dönüşüm adımlarına paralel olarak, kamusal eğitimin nasıl adım adım tasfiye edildiğini, özel okullar ve imam hatip okullarının sayısındaki olağanüstü artışı bütün yönleriyle gözlemlemek mümkündür.

Okul Öncesi Eğitimde Okul, Öğrenci Sayısı ve Okullaşma Oranları

MEB verilerine göre, 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 28 bin 625 okul öncesi eğitim kurumu varken, 2015-2016 eğitim öğretim yılında bu sayı 27 bin 793’e gerilemiştir. Aynı dönemde öğrenci sayısında belirgin bir değişim olmamış ve dört yıl önce 1 milyon 169 bin 556 olan öğrenci sayısı, aradan dört yıl geçmiş olmasına rağmen ancak 1 milyon 209 bin 661 olabilmiştir. Bu durumun en önemli nedeni, 4+4+4 dayatmasının belki de en acımasız uygulaması olan okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydettirilmesindeki anlamsız ısrardır. MEB, Eğitim Sen’in, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen bu konuda gerekli adımları atmamakta uzun süre ısrar etmiş ve açıkça çocukların gelişim süreçlerine darbe vurarak çocukların geleceği ile oynamıştır.

Tablo1

Tablo2Eğitim sürecinin en önemli kademelerinden birisi olan okul öncesi eğitimde Türkiye, OECD ülkeleri içinde son sıradaki yerini korumaktadır. Hükümet daha önce okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirileceğini açıklamasına rağmen, 4+4+4 ile birlikte bu hedefinden vazgeçmiş ve diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde de özel öğretimi teşvik edici, velileri özel okul öncesi öğretim kurumlarına yönlendiren adımlar atmıştır. 4+4+4 sonrasında devlete ait okul öncesi eğitim kurumlarında okul sayısı azalırken, öğrenci sayısı yerinde saymıştır. Ancak diğer taraftan özel okul öncesi eğitim kurumları hem okul, hem de öğrenci sayısı açısından yaklaşık 2 kat artmıştır.

 Tablo32012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 sistemine geçilmesiyle birlikte okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula başlatılması nedeniyle okullaşma oranı, bütün yaş gruplarında önce düşmüş, son iki yılda ise kısmi bir artış görülmüştür. 2012-2013 eğitim öğretim yılı sonunda MEB’in ilkokula başlama yaşını 66 aydan 69 aya çekmek zorunda kalması sonucunda okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranında bir önceki yıla göre çok az bir artış yaşanmıştır.

MEB’in her fırsatta çok önemsediğini iddia ettiği okul öncesi eğitimde, artan çağ nüfusuna rağmen okul ve öğrenci sayısında hala istenilen seviyelere ulaşılamamış olması dikkat çekicidir. 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle okul öncesi çağdaki 5 yaş grubu çocukların sadece yüzde 55,48’i okul öncesi eğitim almaktadır.

Eğitimin Ticarileştirilmesi ve Özelleştirilmesinin Somut Kanıtı: Özel Okul Sayısındaki Hızlı Artış

Eğitim Sen, ilk gündeme geldiği günden itibaren eğitimde 4+4+4 dayatmasına yönelik olarak siyasi iktidarın iki temel hedefi olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan birincisi 4+4+4 düzenlemesinin asıl amacını oluşturan kamusal eğitimi daha da zayıflatmak ve kamu kaynaklarını özel okullara aktararak özel öğretimi büyük ölçüde devlet desteği ile güçlendirmektir. İkinci temel hedef ise siyasi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgisinde biçimlendirerek, “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden eğitimi dinselleştirme uygulamalarını adım adım hayata geçirmektir.

MEB’in 4+4+4 sonrasındaki dört yılda açıkladığı örgün eğitim istatistikleri, devlete ait ilkokul ve ortaokul sayısının belirgin bir şekilde azalırken, özel ilkokul ve ortaokul sayısının ve bu okullara yönlendirilen öğrenci sayısının dikkat çekici bir şekilde artmaya başladığını göstermektedir.

Türkiye’de 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle toplam 9 bin 581 özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. 4+4+4 öncesinde Türkiye’deki özel okulların (4 bin 664 adet) resmi okullara oranı yüzde 10’dur. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile belirgin artış gösteren özel okulların resmi okullara oranı 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle yüzde 18,5 gibi yüksek bir seviyeye çıkmış olması, MEB’in devlet okullarını kendi kaderine terk ederken, özel okulları kamu kaynakları ile desteklemesinin en somut sonucudur.

Tablo4

Tablo5Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür.

Eğitimde 4+4+4 dayatmasına geçilmeden önce ilköğretimde toplam özel okul sayısı 931 iken 2015-2016 eğitim öğretim yılında bin 389 özel ilkokul, bin 555 özel ortaokul bulunmaktadır. Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin tarihte hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleştiği, zaten sorunlu olan kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiği anlaşılmaktadır. Benzer bir durumu özel ortaöğretimde de gözlemlemek mümkündür.

Tablo6Hükümetin özel okulları teşvik politikası içinde özel ortaöğretim kurumlarının ayrı bir yeri bulunmaktadır. “Paralel ile mücadele” bahanesiyle dershanelerin özel okula dönüştürülmesi süreci geçtiğimiz eğitim öğretim yılı içinde büyük ölçüde tamamlanmış ve özel ortaöğretim kurumlarının sayısı 2015-2016 eğitim öğretim yılında tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Eğitimde 4+4+4 öncesinde Türkiye’de sadece 885 tane özel lise varken, sadece dört yıl içinde tamamen hükümet ve MEB işbirliğiyle özel lise sayısı 2,8 kat, özel liselere giden öğrenci sayısı ise 2,7 kat artmıştır.

Velilerin çocuklarını özel okullara yöneltmesinde kamu eğitim kurumlarının 4+4+4 nedeniyle yaşadığı tahribatın, özellikle okullarda yaygınlaşan dinselleşme pratiklerinin belirleyici olduğunu belirtmek gerekir. Zorunlu-seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden birçok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir.

Tablo7Eğitimde 4+4+4 öncesinde, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken, son üç yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı 9 kat artmış ve 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle bu sayı 419’a çıkmıştır. Aynı dönemde özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise tam 23 kat artış göstererek 4 bin 348’den 99 bin 217’ye yükselmiştir. Özel meslek ve teknik liselerde okul sayısı 9 kat artarken öğrenci sayısının 23 kat artmış olmasının en temel nedeni, devletin özel mesleki ve teknik liselere giden öğrenci başına 4 bin 500 TL ile 5 bin 500 TL arasında değişen miktarlarda doğrudan parasal destek sunmasıdır. Bu şekilde özel meslek liselerinde ucuz ve nitelikli işgücü yetiştirilmesi hedeflenmekte, mesleki eğitim alan gençler ise geleceğin yeni işsiz adayları olarak bu okullara yönlendirilmektedir.

Ortaöğretimde Öğrenciler Açık Liseye Yönelerek Örgün Öğretimin Dışına Çıkmaktadır

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmeden önce MEB verilerine göre açık öğretim lisesinde 940 bin öğrenci bulunuyorken, 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış seyri yaşanmış ve 2015-2016 eğitim öğretim yılında açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 1 milyon 536 bin 135’e çıkmıştır. Bu artışın temel nedeni muhtemelen TEOG sistemi nedeniyle istemediği halde meslek lisesi ya da imam hatip lisesine otomatik kaydı yapılan öğrencilerin bu okullarda okumak yerine açık liseye kayıt yaptırmalarıdır. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında açık lisede okuyan öğrenci sayısının yüzde 63 artmış olması, örgün eğitimin 12 yıla çıktığı tezinin büyük bir yalan olduğunu göstermektedir.

İmam Hatip Okullarında İktidar Destekli Artış Sürmektedir!

Eğitim sistemini dini kurallar ve referanslara göre biçimlendirme süreci, eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında belirgin bir şekilde artmış, yıllarca dini eğitim kurumları olarak bilinen imam hatip okulları tartışması yeniden alevlenmiştir. 1996-1997 eğitim-öğretim döneminde 400 binlerde olan imam hatip liselerindeki öğrenci sayısı 2002-2003 eğitim-öğretim döneminde 71 bine kadar gerilemiş, AKP iktidarının eğitimin en temel sorunlarından çok imam hatiplerin sayısını arttırma derdine düşmesi ile birlikte yeniden yükselmeye başlamıştır.

4+4+4 dayatmasının bütün itirazlara rağmen ısrarla uygulandığı son üç yılda yaşananlar, Türkiye’de eğitim sisteminin yoğun bir dinselleştirme operasyonu ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir.

Tablo82012-2013 eğitim-öğretim yılında 730’u bağımsız, 369’u imam hatip lisesi bünyesinde toplam 1.099 imam hatip ortaokulu varken 2014-2015 eğitim-öğretim yılında bin 219’u bağımsız, 378’i imam hatip lisesi bünyesinde toplam bin 597 imam hatip ortaokulu bulunmaktadır. İmam hatip ortaokullarındaki sayısal artış sadece okul sayısı ile sınırlı değildir.

2012-2013 eğitim-öğretim yılında imam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 94 bin 467 iken, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 5 kat artarak 458 bin 997 olmuştur. Bu artışın en önemli nedeni MEB’in imam hatip ortaokullarına yönelik özel teşvik politikalarıdır. MEB, devlet okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmayıp, eğitimin finansmanı için elini velilerin cebinden çıkarmazken, imam hatip okulları söz konusu olunca bütün parasal kaynaklar ve diğer imkanlar seferber edilmekte, yıllardır siyasal istismar konusu olan imam hatip okulları her açıdan desteklenerek, tüm masrafları devlet tarafından karşılanarak, özellikle yoksul ailelerin çocuklarını bu okullara göndermeleri yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Tablo94+4+4 öncesinde 2011-2012 eğitim-öğretim yılında 537 imam hatip lisesinde (İHL) 268 bin 245 öğrenci varken 2015-2016 eğitim-öğretim yılında İHL sayısı bin 149’a, bu okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 555 bin 870’e yükselmiştir. Açıköğretim imam hatip lisesinde okuyan 121 bin 335 öğrenciyi de eklediğimizde, Türkiye’de toplamda İHL’lerde okuyan öğrenci sayısı 677 bin 205’e ulaşmaktadır. Başka bir ifade ile Türkiye’de liseye giden her 100 öğrenciden 15’i İHL’ye gitmektedir.

Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve devletin bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda 1 milyon 15 bin’e çıkmış durumdadır. Bu sayılara açık öğretim imam hatip lisesi rakamlarını da eklediğimizde toplam sayı 1 milyon 136 bin olmaktadır. Türkiye’de okulların fiziki donanım ve altyapı sorunları sürerken fiziki altyapı sorunları en az olan,  teknik olarak en donanımlı okulların imam hatibe dönüştürülmesi, siyasi iktidarın kamu okulları arasında siyasi tercihleri üzerinden resmen ayrımcılık yaptığını göstermiştir. AKP hükümetinin imam hatip aşkını yıllar içinde imam hatip ortaokulları ve liselerinin sayısındaki hızlı artışta görmek mümkündür.

Milli Eğitim Bakanlığı kamu okulları karşısında özel okullara her fırsatta ayrıcalık tanırken benzer bir durum imam hatip ortaokulları ve liseleri için de geçerlidir. Fiziki altyapı sorunları en az olan,  teknik olarak en donanımlı okullar imam hatibe dönüştürülmüş; yıllardır çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği nedeniyle sorunlarla baş başa bırakılırken, imam hatip okullarının ödenek talepleri anında yerine getirilmiştir. Bugüne kadar özel okullar ve imam hatip okulları konusunda eğitimle ilgili hemen her konuda ayrımcılık yapmayı kendisine görev edinmiş olan Milli Eğitim Bakanlığı, bu konuda da ayrımcı uygulamalarını sürdürmüştür. Siyasi iktidarın yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik “pozitif ayrımcılık” her fırsatta karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam hatip okulunun kaynak sıkıntısı çekmemiş ve talepleri anında yerine getirilmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız, Türkiye’de her konuda ve her alanda yaşanan ayrımcı uygulamaların toplumun geleceğinin şekillendiği okullarda yapılmamasıdır. Türkiye’de hiçbir okul türü diğerlerine göre ayrıcalıklı olmamalı, MEB politika geliştirirken ve bu politikaları uygularken bütün eğitim kurumlarına eşit mesafede yaklaşmalıdır.

Taşımalı Eğitim Uygulamaları Artarak Devam Ediyor

Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli nedenlerle okula erişimde sorunlar yaşayan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyle özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri belirlenen okullara günübirlik taşımaktadır. Türkiye’de 24 yıl önce, 1989-1990 eğitim-öğretim yılında sadece 2 ilde başlayan taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye’nin çağ atladığı, ekonomik olarak geliştiği iddialarına karşın günümüzde Türkiye’nin neredeyse bütün illerinde uygulanır hale gelmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), 1989 yılında sadece 2 ilde, 305 ilköğretim öğrencisiyle başlattığı taşımalı eğitimin her geçen yıl kapsamı genişlemiştir. 2015-2016 eğitim öğretim yılında taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı toplamda 808 bin 332’dir. Ortaöğretimde taşınan öğrenci sayısının 479 bin olduğu dikkate alındığında, taşımalı eğitimle taşınan öğrenci sayısı toplamda 1 milyon 287 bin gibi ciddi bir rakama ulaşmıştır.

Sonuç

Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okullarda yaşanan ve giderek derinleşen sorunlar, acil çözüm bekleyen okula başlama yaşına ilişkin gelişmeler, kalabalık sınıflar, okullarda yeterli altyapının olmaması, fiziki donanım eksiklikleri, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin önündeki engelleri, eğitim sisteminde yıllardır çözüm bekleyen sorunlardan ayrı ve bağımsız değerlendirmek mümkün değildir.

Eğitimde 4+4+4 dayatmasının uygulanmaya başlanmasından bu yana okullarda en çok gözlenen sorunlar; 72 ay öncesi çocukların hala okula uyum sağlayamamaları, okula giriş çıkış saatleri, velilerden para toplama uygulamalarının yaygınlığı, temizlik sorunu, imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik çeşitli baskılar eğitim gündeminde ön sıralardaki yerini korumaktadır.

Özellikle son 14 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekmekte, okullarımız adeta belli bir inancın, belli bir mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatılmıştır.

AKP iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki çürümenin ve mevcut karanlık tablonun öncelikli sorumlusudur. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı ortadadır.

Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek politika ve uygulamalara derhal son verilmesidir. Bunun için öncelikle hiçbir öğrencinin not ya da sınav baskısı altında kalmadan, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır.

Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalı, eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir.

EĞİTİM-SEN

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.