AYM' NİN İPTAL KARARI HANGİ MÜDÜRLERİ MAĞDUR EDECEK?

AYM' NİN İPTAL KARARI HANGİ MÜDÜRLERİ MAĞDUR EDECEK?

Anayasa Mahkemesi’nin, dört yılını dolduran okul müdürlerinin, görevden alınmasını öngören 6528 sayılı kanunun, iptali istenen hükümlerini hali hazırda gündemine almaması, tartışmaların sonunu getirmemektedir.

 Kamuoyunda ‘Dershane Yasası’ olarak da bilinen ve 14.03.2014 günlü ve 28941 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6528 sayılı Yasa’nın 25. maddesine eklenen geçici 10. maddenin 8. fıkrasında;

‘(8) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla halen Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevi, 2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Görev süreleri dört yıldan daha az olanların görevi ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer.’ hükmüne yer verilmiştir.

Muhalefet partisinin ‘Dershane Yasası’ nın bazı maddelerinin iptali nedeniyle Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruda, bu maddenin de yürürlüğünün durdurulması ve iptali istenmişti. Yürütmeyi durdurma istemine ‘RED’ yanıtı veren AYM, henüz başvuruyu gündemine almadı. Dolayısıyla bu doğrultuda görevden alınan okul müdürlerinin, kazandığı davalar farklı yorumlara neden olmaktadır. Yerel mahkemelerde kazanılan davaların ardından,  son olarak da konunun Aktif Eğitim–Sen tarafından Danıştay nezdine taşındığı, mahkeme kararları ile birlikte kamuoyu ile paylaşıldı.

Yapılan açıklamalar ‘okul müdürlerinin görevlerine iadesinin yolunun açıldığı’ şeklinde olunca, ister istemez kamuoyunda bir heyecan dalgası oluşturdu. Fakat Eğitim Bir- Sen İstanbul 4 nolu şubeden gelen açıklama ile bu heyecan yerini yine karamsarlığa bıraktı.

Evlere şenlik açıklamalara konu olan, Danıştay kararlarının özeti şudur. ‘Yerel mahkemelerin okul müdürlerinin kanun yolu ile görevlerinden alınmalarını, bir idari işlem olarak görmezken, Danıştay, söz konusu kanunun uygulanması esnasında idare tarafından fiili olarak yerine getirilen bir ‘icrai işlem’ olduğu sonucuna ulaşmıştır. Yani Danıştay’ a göre ortada, esastan incelenmesi gereken bir idari işlem vardır. Dolayısıyla bu kararla tüm okul müdürlerini geri döneceğini söylemek mümkün değildir.’

Danıştay kararlarının ne anlama geldiğini, kimseyi ümitlendirmeden ve Bektaşi fıkrası ile de magazinleştirmeden izah ettiğimize göre,  bundan sonraki bölümde; ‘Peki bundan sonraki süreçte neler olacak? Yerel mahkemenin şimdi ne yapması gerekiyor? AYM dosyayı ne zaman gündemine alacak? AYM’ nin bahsi geçen kanun hükümlerini iptal etmesi mümkün müdür?  AYM’ nin kararı, yerelde açılan bu davaları nasıl etkileyecek?’ sorularının yanıtını aramaya çalışalım.

Öncelikli olarak yerel mahkemenin önünde iki seçenek bulunduğunu, ya davayı Danıştay kararları doğrultusunda esastan inceleyeceğini ya da pek ihtimal vermemekle birlikte, vermiş olduğu kendi kararında direnebileceğini söyleyebiliriz. Mahkeme teamüllerini incelediğimizde yerel mahkemenin kararında direnmeyeceği, dava konusu işlemi esastan inceleyeceği kuvvetle muhtemeldir. Ancak yerel mahkeme, o takdirde bile dava konusunda karar veremeyecek, bu konuda AYM’ nin kararını bekleyeceğini öngörmekteyiz. Öyle ya, her ne kadar ortada idari bir işlemin varlığı kabul edilmiş olsa da, bu kez uygulamanın anayasaya aykırı olup olmadığı söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu konuda AYM’ görüşü beklenecektir.

O halde bu kez AYM’ nin konuyu ne zaman gündemine alacağı ve nasıl bir karar verebileceği soruları yanıt arayacaktır.
  
Tüm beklentilere rağmen, AYM ilgili kanunu, özgürlüğü kısıtlayıcı bireysel başvuru dosyası olmadığı için, ivedilikle incelemeye almamıştır. Ancak, AYM ‘nin bu zamana kadar ki çalışma takvimine bakıldığında, kanunların anayasaya aykırılığı nedeniyle açılan davaların bir yıl içerisinde neticelendirdiği görülmektedir. Diğer taraftan davanın 2014 Nisan sonu gibi açıldığı ve AYM raportörünün konu ile ilgili raporunun hazır olduğu yönündeki açıklamalar dikkate alındığında, içerisinde bulunduğumuz Mayıs ayı içerisinde veya en geç Haziran ayı sonunda, neticelenmesi muhtemeldir. Yani eğitim camiasının yakından takip ettiği bu konunun çözümlenmesi an meselesidir diyebiliriz.

Davanın nasıl neticelenebileceği üzerine fikir yürütmek gerekecekse, AYM’ nin yürütmeyi durdurma istemine  ‘koşulları oluşmadığından’ ‘RED’ gibi kısa bir yanıt vermesi ve yöneticilik görevinin ikinci görev kapsamında olduğunun herkes tarafından, ilk günden beri biliniyor olması, kanun maddesinin iptal edilmeyeceğinin bir işareti olabilir. Gerçektende kimse dünyaya müdür olarak gelmemiş ve böylede devam edeceğinin garantisi hiçbir zaman kimseye verilmemiştir. Hoş ki teslim edilen yöneticilik görevleri, yeni görevlendirilenler kardeşlerimiz tarafından pekala layıkıyla yapılabilir. Yeter ki gerekçeler aklıselim olsun.

Burada önemli olanın, muhalefet partisi tarafından ilgili hükümlerin hangi nedenle Anayasa’ya aykırılığı iddia edilmiş olduğudur. Yani hukuk devleti ilkesinden, hukuk güvenliğinin ve adaletin sağlanmasından, liyakat kriterlerinden ve yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılması gerekliliğinin zorunluluk olduğundan bahsedilmiş midir? 

Kuşkusuz AYM bu konuda kararını verirken, muhalefet partisinin gerekçelerini göz önünde bulunduracağı gibi, yasanın olgunlaşma aşamasında taslakta ve komisyonda hangi gerekçe ile uygulanmasına ihtiyaç duyulduğunu ve maddenin özü itibarı ile neyi amaçladığını da,  dikkate alacaktır. Doğrusu bu konudaki sunulan gerekçe aşağıda belirttiğimiz şekliyle olduğu için, mahkeme üyelerini ikna etmekte yetersiz kalacağını kanaatindeyiz.

Millî Eğitini Bakanlığı'nca hazırlanan Bakanlar Kurulu'nca Meclise sunulan "Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ile ilgili gerekçesi aşağıdaki gibidir:

Genel Gerekçe: ‘Eğitim politikalarının etkinliği ve verimliliğinin arttırılması yönünde atılan adımlar, Bakanlık teşkilatında yapılan bu köklü değişikliklerin uygulamada edinilen tecrübeler ışığında desteklenmesini gerektirmiş ve Bakanlığın teşkilat yapısı, Bakanlık personeli ve özel eğitim kurumlarına ilişkin bazı düzenlemelerin yeniden ele alınmasını gerekli kılmıştır.’ denilerek, atılan  adımlardan bahsedilmeden, edinilen tecrübelerin ayrıntısına değinilmeden, adeta geçiştirilmeye çalışılmıştır.
 
Ayrıca ‘Madde Gerekçeleri’ başlığı altında yer alan Madde 25 şu şekildedir;

            ‘Madde ile getirilen bir diğer düzenleme ile, okul ve kurum yöneticileri için öngörülen dört yıllık görev süresinin halen görev yapmakta olan yöneticiler hakkında nasıl uygulanacağına açıklık getirilmektedir.’ denilerek yeterli bir ifade kullanılmamıştır. Oysa ki, burada görevden almaların ne şekilde uygulanacağına şu veya bu nedenlerden dolayı olacağının açıklanması gerekirdi.

            Ayrıca belirtmek gerekir ki AYM bu konuda kararını verirken, vicdanları yaralayacak görevden almaları da göz önünde bulunduracaktır.

Öte taraftan fikir yürütmeye devam edecek olursak, bugün ‘Dershane Yasası’ ile yöneticilik süresi sonlandırılarak, mağdur olanların, idare yargıda dava açtıkları, ama görev süresi dört yıl ve daha fazla olanlardan tekrar görevlendirilerek yöneticilik görevlerine devam ettirilenlerin dava açmadıkları görülmektedir. Peki AYM’  nin ilgili yasa maddesinin hükümleri iptal ettiğini düşündüğümüzde durum ne  olacak? Daha açıkçası AYM ‘ nin iptali istenen kanun hükümlerini iptali gibi bir durumun söz konusu olması durumunda, sadece mahkeme sürecini başlatan yöneticilerin yani, mağdur olduğu gerekçesiyle dava açan tüm yöneticilerin geri dönme ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. AYM nin kararları geriye yürümeyeceği için, sadece idari yargı sürecini başlatmış müdürler haklarını elde edeceklerdir. Bu durumda idari yargıda dava açma sürecini daha çok Eğitim Bir- Sen üyesi müdürlerin ihmal ettiğini varsaydığımızda, bu kez de mağdur olan taraf kendileri olacaktır.

            Gönül isterdi ki sendika yetkililer böylesine bir uygulamayı, heyecan dalgası oluşturacak şekilde sendika malzemesi yapmadan veya Bektaşi fıkraları ile eski müdürlerin geri dönmeyeceği konusunda, kendi tabanını rahatlatmak adına savunmasalardı.

            Gönül isterdi ki yetkililer, Hacı Bektaş-ı Veli figüründe olduğu gibi, birbirinin zıddı ve düşmanı olan iki hayvanın, yani aslanın ve geyiğin, barıştırılıp bir araya getirilmenin başarılmasından feyiz alarak, insanlara sevgi, hoşgörü ve barışı telkin edebilselerdi.

‘Bu bizim daha iyi olmamızı sağlamaz mıydı?’

Saygılar.

sokaksavcısı


Kaynak:memurburda.com

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.