BUYRUĞUN GEREĞİ DEĞİL RASYONEL BİR SİSTEM İSTİYORUZ!

BUYRUĞUN GEREĞİ DEĞİL RASYONEL BİR SİSTEM İSTİYORUZ!

Yeni eğitim-öğretim dönemi, çağdışı müfredat ve skandal yönetmelik değişiklikleriyle başlamıştır. “Ben yaptım oldu”cu anlayışın yarattığı bu kaos tablosuna önceki gün bir de TEOG kararı eklenmiştir.

AKP iktidara geldiğinden bu yana neredeyse bir kez bile aynı müfredatla bir eğitim-dönemini tamamlamayan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), liseye geçiş sisteminde 15 yıl içinde beşinci değişikliğini yapmaya hazırlanmaktadır.

VE BÖYLE BUYURDU ERDOĞAN

Üstelik bilindiği üzere MEB, kendi getirdiği TEOG sistemini başarı ölçümleri, bilimsel veriler ve istatistiklerin değerlendirilmesi sonucunda değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile kaldırma kararı vermiştir.

LGS, OKS, SBS son olarak TEOG’a gelinen süreçte, milyonlarca veli, varını yoğunu dershanelere yatırmış, milyonlarca çocuğumuz bu akıldışı sınav sistemleri dayatıldığı için yarış atı gibi çalıştırılmıştır.

Aniden gelen bu TEOG’u kaldırma kararı, yerine ne koyulacağı ve milyonlarca çocuğun bu güne kadarki çalışmasının ne olacağı düşünülmeden alınmıştır. “Ve böyle buyurdu Erdoğan” dercesine bir hızla alınan bu karar, ülkenin geleceği olan yavrularımızın kaderinin, tek adamın iki dudağının arasında olduğunu sananlar tarafından derhal kabul görmüştür. Bilimsel yöntemler ve ölçme teknikleri, bir buyrukla kenara fırlatılmıştır.

Erdoğan’ın  bu garabet sistemi yaratan kendi iktidarı değilmişçesine “Bizim zamanımızda TEOG mu vardı” gibi gayriciddi biçimde açıklamaya çalıştığı bu kararın olası sonuçları şöyle olacaktır:

TEOG KARARININ OLASI SONUÇLARI

  • “Bundan sonra her okul kendi sınavını yapacak. Soruları MEB hazırlayacak” açıklamasından anlaşıldığı üzere, daha genel bir sınavı skandalsız yapamayan MEB’in, tüm okullar için ayrı sınavlar düzenleyebileceği hayal edilmiştir. Geçersiz soruların, kritersiz sınavların havada uçuşacağını görmek için alim olmaya gerek yoktur.
  • Neredeyse Türkiye’deki her devlet okulunun yöneticilerinin, yandaş sendika Eğitim Bir Sen’in listelerinden seçildiği düşünülürse, bu sınavlarda torpil ve kayırmacılık dönmeyeceğini varsaymak akıl dışıdır.
  • Özel okullarda sınav denetiminin nasıl sağlanacağı da muğlak alanlardan biridir. Hal böyleyken devlet okullarındaki sınavlarda torpil, özel okullardaki sınavların birçoğunda da “para” en belirleyen kriter olacaktır.
  • Tüm devlet imkanları seferber edilen, mezun olacaklara devlet kadroları vaat edilen, talep olmamasına rağmen durmadan yenileri açılan imam hatipler için de bu hamle Truva atı olacaktır. Başarısız imam hatiplilerin, iyi liselere kolayca geçişinin sağlanması muhtemeldir.

ODAKTA SINAV DEĞİL, İNSAN OLMALIDIR

Bu karanlık tablo, Türkiye’ye maalesef bir eğitim-öğretim dönemi kadar yakındır.

Eğitim-İş olarak tekrar vurguluyoruz:

Sınav merkezli bir eğitim sistemi, hele de yaşları küçük çocuklarımız için doğru değildir. Sınavların, ortaokul çağındaki çocuklar için hayat memat  meselesi haline getirilmesi, pedagojik olarak yanlıştır. Üstelik o yaştaki çocukların başarılarını ölçme ve değerlendirmeye dair sınav yapmaktan başka metotlar da vardır.

Merkezine sınavı değil; insanı, çocukları koyan bir eğitim sistemi şarttır. Odağında insan, rotasında bilim olmayan hiçbir metot, bu ülkenin çocuklarına layık görülmemelidir.

Eğitim-İş olarak MEB’e sesleniyoruz:

TEOG’u getirirken de hiçbir ilerici eğitim sendikasından görüş kabul etmemiş ve hatta itirazlara karşı TEOG’u amansızca savunmuştunuz. Kulağınızı kapattığınız bu aralıkta milyonlarca veli ve öğrenci perişan oldu. Ve ne kadar manidardır ki; TEOG’un nasıl bir garabet olduğunu, torunları TEOG’a giren Cumhurbaşkanı kaldırılmasını emrettiğinde aniden anladınız. Oysa oturduğunuz koltuk, bu ülkenin geleceğinin sorumluluğunu taşımaktadır.

YA O KOLTUĞUN HAKKINI VERİN YA DA…

Oturduğunuz koltuğun 1934 yılındaki sahibi olan merhum Abidin Özmen, Atatürk kendisine 2 kimsesiz çocuğu devlet parasız yatılıya kaydettirmesi için yolladığında şu cevabı vermiş ve bu devlet adamlığına örnek davranışıyla hem Atatürk’ün hem de milletin gönlünü kazanmıştır:

“Muhterem Atatürk, Yaver bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi’ne PARALI yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum...”

İşte siz aynı koltuktayken, Cumhurbaşkanı, TEOG için “Bakanlığa söylerim, onlar da hemen halleder” diyebilmektedir. Buranın bir Cumhuriyet olduğunu, bir ülkenin geleceğinin tek bir insanın iki dudağının arasına teslim edilemeyeceğini ve her şeyden önce bu ülkenin çocuklarının sahipsiz olmadığını biliniz.

Bu yanlış tutumunuzdan dönmenizin yolu, TEOG’u kaldırmakla değil, bu ülkenin eğitim sistemi için mücadele eden her örgüte ve uzmana danışmanızdan geçmektedir.

Eğitim-iş olarak çağrımızdır: MEB’i bir koşulsuz itaat makamı olarak görmekten vazgeçin. Ya o koltuğun hakkını verin ya da o koltuğu terkedin. 

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.