Eğitim-Bir-Sen Kadınlar Komisyonu 11. Kadın Buluşması’na Katıldı

Eğitim-Bir-Sen Kadınlar Komisyonu 11. Kadın Buluşması’na Katıldı

Eğitim-Bir-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Safiye Özdemir ve Başkan Yardımcısı Habibe Öcal, ‘11. Kadın Buluşması’na katıldı. Türkiye’nin farklı kentlerinden 300’ü aşkın kadının çözüm süreciyle birlikte Türkiye’nin ortak geleceğini tartışmak üzere Diyarbakır’da biraraya geldiği “Ortak Geleceğin İnşasında Buluşan Kadınlar” temalı toplantıda, Eğitim-Bir-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Safiye Özdemir, ‘Eğitim-Bir-Sen’in Çözüm Sürecine Yönelik Görüş ve Önerileri’ başlığı altında bir konuşma yaptı. Başkan Yardımcısı Habibe Öcal ise, ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kız çocuklarının eğitim durumu, yapılan ve yapılması gerekenler’ başlıklı bir sunum yaptı.

 Herkes Kardeşlik Hukukunun Tesisi İçin İnisiyatif Almalıdır

Üç gün süren toplantıda konuya ilişkin görüşlerini anlatan Safiye Özdemir, hayatta aslolanın ölümü değil, yaşamı yüceltmek olduğunu belirterek, “Aslolan, yaşamdan yana olmaktır. Bu nedenle son aylarda ülkemizde çözüm süreci kapsamında yapılan çalışmaları heyecanla takip ediyor ve bunu çok önemsediğimizi açıkça belirtmek istiyorum. Doğusundan batısına kadar bu topraklar üzerinde yaşayan bütün herkesin huzuru temin için çalışması, gayret göstermesi şarttır. Her vatandaşımızın karınca kararınca huzura katkı sağlaması, hem insani hem ahlaki hem de dinî bir sorumluluktur. Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan serçe misali herkes bu konuda elinden geleni yapmalı ve kardeşlik hukukunun tesisi için inisiyatif almalıdır” dedi.

Ülkede huzurun temininin, fedakârlığı, özeleştiri yapmayı, empati kurmayı, ötekileştirmekten, sürekli başkalarını suçlamaktan vazgeçmeyi gerektirdiğini vurgulayan Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu nedenle, kim hangi kesimde yer alırsa alsın artık bir diğerine karşı ‘sen şusun, sen busun, şöyle yaptın, bunlardan sorumlusun’ gibi suçlayıcı bir dil kullanmaktan kaçınmalıdır. Sürekli eski defterleri karıştırmaktan, eski hesapları kurcalamaktan, kabuk bağlamış yaraları deşmekten vazgeçilmelidir. Çözüm için ortak bir dil geliştirilmelidir.”


Çektiğimiz Acı ve Sıkıntıların Bizlere Öğrettiği Bir Şeyler Olmalı

İnsanın doğuştan gelen, kendi elinde olmayan özelliklerinden dolayı övünmesinin veya küçük görülmesinin anlamsız olduğuna dikkat çeken Özdemir, “Çünkü bunlar kendi seçebildiği şeyler değildir. O nedenle eşit ve özgür vatandaşlar olarak birlikte yaşamanın yollarını aramalı, karşılıklı empati kurmalıyız. Ülkemizin dört bir yanından toplanmış kadınlar olarak bizler bugün bunun için buradayız. Birbirimizi tanımak, anlamak, acılarımızı ve hayatlarımızı paylaşmak zorundayız. Her birimiz farklı şekillerde, yıllarca çatışma ortamında bulunmanın ağırlığını yaşadık. Ancak çektiğimiz acı ve sıkıntıların bizlere öğrettiği bir şeyler olmalı. Terör ve şiddetin en çok mağdur ettiği kesim kadınlardır. Kadınlar bir yandan yoksulluk, eğitimsizlik, eşitsizlik, istismar ve ayrımcılığın baskısına maruz kalırken, diğer taraftan da şiddet, terör, çatışma ve savaşların doğrudan hedefi oluyorlar. Çocuklarının, eşlerinin, yakınlarının ardından kadınlar yüzlerce kez ölüp, acı dolu bir hayat yaşıyorlar. Yaşanan bu acı ve sıkıntılardan en çok etkilenenler kadınlar olduğu için, barış ve huzurun temini için de en çok çalışanlar kadınlar olmalı” şeklinde konuştu.

“Her ne sebeple olursa olsun, zulüm mazur görülemez, mazur gösterilemez, desteklenemez” diyen Özdemir, “Evladını yitiren anaların ağıtları aynıdır, acıları ortaktır. Çocuğunu askere gönderen analar neden, ‘çocuğum eve sağ salim geri dönecek mi’ ya da evladı dağda olan ana ‘dağdan ölmeden inecek mi’ endişesiyle sürekli yaşarken ölmek zorunda kalsın. Ülkemiz şu günlerde bu anlamda önemli bir süreçten geçiyor. Barış ve huzurun temini için herkes elinden geleni yapmalı ve artık anaların gözyaşları dinmelidir” değerlendirmesinde bulundu.

Asıl Soruyu Unuttuk

Ülkemizin siyasi, ekonomik ve sosyolojik sorunlarının birçoğunun çözümünün demokratikleşmeye dayandığını kaydeden Özdemir, şöyle konuştu: “Çünkü demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla tam ve koşulsuz yaşandığı bir Türkiye’de, ülkenin bütün bireyleri kendisini eşit vatandaş olarak görecektir. Eşit vatandaşlığı gerçekten yaşanan bir değer haline getirmekse, insanı ve onurunu esas alan bir siyasal sistemle mümkündür. Böylesi bir siyasal sistem, huzur ve güven ortamı ise, öncelikle aynı coğrafyada yaşayan insanların ortak iradesine ve mücadelesine ihtiyaç duyar. Yıllardır içinde bulunduğumuz tablo hepimize maddi ve manevi açıdan büyük zararlar vermiştir. Yaşanan şiddet ve çatışma ortamında, ‘bunları niçin yaşıyoruz, bunu bize kim yapıyor, arkasında hangi ülkeler, hangi odaklar var’ sorularına cevap vermenin telaşıyla asıl soruyu unuttuk. ‘Nasıl çözeriz’ sorusunu sormayı unuttuğumuz ve bu soruya cevap aramadan geçirdiğimiz kısa sayılmayacak bir zaman dilimini hep birlikte yaşadık. Bu soruyu sormanın ve cevaplamanın ihanet olarak görüldüğü, fikri esaretle de karşı karşıya kaldık. Öldürmek ve ölmek yerine birlikte yaşamanın, üstünlük taslamak yerine medeniyet değerlerimizi hâkim kılma mücadelesinde üst sorumluluklar almanın bize yakıştığını nihayet hatırladık. Bütün meselemiz, kendi vatandaşına hiçbir ayırım yapmadan hizmet eden, hürmet eden bir devlet resmi ve devlet aygıtı ortaya çıkarmak; bölmek isteyenlerin, bölücülerin, bölgecilik yapanların heveslerini kursaklarında bırakmaktır. Gelecekte aynı kirli senaryoların bu coğrafyada yeniden sahneye konmaması için elimizden gelen her türlü tedbiri almaktır. İçinden geçtiğimiz süreçte yapılması ve yapılmaması gerekenleri, şüphesiz hep birlikte, ortak akılla, yerli bir dille ortaya koymalıyız.”

Özdemir, çözüm önerilerinden bir kısmını şöyle sıraladı:

-Sendikamız çözüm sürecini ve bu süreç kapsamında Genel Başkanımız Ahmet Gündoğdu’nun da dâhil olduğu akil insanlar grubunun çalışmalarını desteklemektedir. Bu süreçteki kırmızı çizgilerimiz, şehit yakınları ve gazilerimizi incitmemek, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüdür.

-Çözüm süreci, etnik temalı değil, insan hakları, insan onuru ve ifade özgürlüğü esas alınarak hak ve hürriyetler temelinde yürütülmelidir.

-Mevcut Anayasa vesayetçi ve ötekileştirmeye dayanak oluşturan bir ruha sahiptir. Nihayetinde ülkemizde pek çok sorunun kaynağı olarak da görülen bir darbe dönemi anayasasıdır. Asli ve kalıcı çözümler ise, ancak ve ancak katılımcı demokrasiyi destekleyen ve insan onurunu esas alan bir ruha sahip yeni, sivil bir anayasayla mümkündür. Bu nedenle demokrasiyi, insan haklarına saygıyı, hukukun üstünlüğünü, özgür düşünceyi esas alan, devlet karşısında bireyi güçlü kılan yeni bir anayasa mutlaka hayata geçirilmelidir.

-Bu süreç, telaşla değil, ılımlı, kararlı bir şekilde ve ortak akılla sürdürülmelidir. Bazı kesimlerin tereddütlerinin fiili tepkilere dönüşmesine, herhangi bir kaos ortamı oluşmasına meydan vermemek için azami derecede özen gösterilmelidir. Çözüm sürecinde devlet-millet kaynaşması ve ötekileştirmeyen devlet anlayışının esas olduğu bir tutum ön plana çıkarılmalıdır.

-Türkiye genelinde kamuda uygulanacak kılık-kıyafet özgürlüğü, hem Türkiye’nin genel olarak demokratikleşmesine hem de mütedeyyin insanların yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sürece daha olumlu katkılar yapmasına fırsat oluşturacaktır.

-Eğitim sisteminin, toplumun değerleriyle örtüşür bir uygulama içeriği kazanması adına karma eğitim mecburiyeti kaldırılmalı, kamu kurum ve kuruluşlarında namaz kılanların ihtiyacını karşılayacak yer tahsisi yapılmalıdır.

-Yoksul ve yoksun ailelerin çocuklarına yönelik teşvik açılımları yapılmalıdır. Özellikle, milli gelirden en az pay alan 15 ile yönelik bu kapsamlı geniş perspektifli bir teşvik ve tedbir paketi ivedilikle hayata geçirilmelidir.

-Çözüm sürecine kadın eli değmelidir. Bu kapsamda bölgedeki kadınlar ile diğer bölgelerdeki kadınlar bu süreçte birlikte hareket etmelidir. Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların kadın kolları bölgede sosyal sorumluluk projeleri uygulamalıdır. Bu toplantı, bu anlamda çok önemli, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

-Bölgede çalışacak kamu görevlilerinin gönüllülük ve isteklilikleri önemlidir. Bu amaçla burada istihdam edilecek personele yönelik teşvikler getirilmeli, kısa bir hizmetiçi eğitimden sonra burada görevlendirilmelidir.

-Şiddet ve silah çağrısı içermeyen her türlü fikir ve eylem, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli ve buna ilişkin anayasal teminat bütün bireylerce hissedilecek şekilde hayata geçirilmelidir.

-İşkence ve kötü muamele suçları, zamanaşımına tabi olmamalı, özellikle Mamak ve Diyarbakır cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele ile ilgili geriye dönük soruşturma başlatılmalı; failleri cezalandırmak mümkün olmasa dahi mağdurlara yönelik özür ve tazmin uygulamaları hayata geçirilmelidir. Kürtler, JİTEM ve Ergenekon’un faturasını Türklere; Türkler de, KCK ve PKK’nın faturasını Kürtlere çıkarmamalıdır.

-Şiddeti araç ve amaç olarak görmedikçe her düşünce özgürce dile getirilebilmeli, bireysel özgürlük alanı genişletilerek herkesin anadilini konuşması, kültürünü yaşaması hak olarak görülmelidir.

-Bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını ortadan kaldırmak için sosyo-ekonomik çalışmalara ivedilikle hız verilmelidir. Eğitim, kamu idaresi, kamu hizmeti ve ticari ilişkiler eksenli tedbir ve teşvik paketleri uygulamaya konulmalıdır. 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.