KAÇ SAAT ÇALIŞIRSAK ‘’KÖLEMİZ’’ OLURSUNUZ?

KAÇ SAAT ÇALIŞIRSAK ‘’KÖLEMİZ’’ OLURSUNUZ?

KAÇ SAAT ÇALIŞIRSAK ‘’KÖLEMİZ’’ OLURSUNUZ?

İnancımızda ilim öğrenmek o kadar yüceltilmiştir ki; doğrudan Müslümanları yok etmek kastıyla Bedir önüne gelen müşriklerin bertaraf edilmesinden sonra Peygamber Efendimiz esir alınanlardan 72 müşriki on Müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında canları bağışlanmış ve affedilmiştir.

Gerek rehberimiz Kuran-ı Kerim’in hükümlerinde ve gerekse Peygamberimizin hadislerinde ilim öğrenmeye yönelik sayısız tavsiyeler vardır:
 
Kuran-ı Kerim’deki bir çok ayette de ‘’okumaz mısınız, anlamaz mısın ‘’ buyrularak okuma ve öğrenme teşvik edilmiştir.
 
Mücadele suresinde Cenab-ı Hak ’’Allah içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri yüceltsin’’buyurmuştur.
 
Yüce yaradan bilenlerle bilmeyenlerin farkını Zümer suresi 9.ayetinde: ’’De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ’’ demek suretiyle belirtmiştir.
 
Resülullah Salllahu Aleyh-i ve Sellem de bu konuda:
 
‘’Alimin abide üstünlüğü benim size olan üstünlüğüm gibidir.’’ Tirmizi, ilim,19
 
‘’Ya ilim öğrenen, ya ilim öğreten, ya ilmi dinleyen, ya da bunları yapanlara maddi ve manevi destek veren ol’’
 
‘’Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Allahın kendisine ihsan ettiği malı yine Allah yolunda tüketen kimse; Allah’ın kendisine verdiği ilimle amel eden ve onu başkalarına öğreten kimse’’Rıyaz’us-salihin 1380
 
‘’Allah beni muallim (öğretmen) olarak göndermiş bulunuyor.’’ buyurarak ilme ve ilim adamına İslam’ın verdiği değeri göstermiştir.
 
Hz. Ali R. A. de ‘’bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’’demekle ilim öğretmenin ne kadar önemli olduğunu anlatmıştır.
 
Cenab-ı Hak ilim ve ilim adamını överken, yüce Resul ilim adamı ve ilme verdiği değeri bu kıymetli sözlerle, buyruklarla biz müminlere anlatıyor.
 
Diğer yandan atalarımız da ilahi buyruk doğrultusunda ilme, ilim adamına değer verdikleri için ilim ve fende önde gitmişken, Fatih sultan Mehmet Han ‘’hocamın atının ayağından sıçrayan toz şereftir’’ derken, son zamanlarda ülkemizde bizi idare etiklerini zannedenlerin öğretmenlerle ilgili açıklamaları, onlara verdikleri değer ülkemizin ne hale geldiğini, neden bu halde olduğumuzu çok iyi göstermektedir herhalde.
 
Öğretmenin az çalıştığını söylemek, öğretmeni diğer çalışanlarla kıyaslamak bilgisizlik değilse öğretmene duyulan kinden nefretten başka bir şey değildir.
 
Her mesleğin her sanatkarın çalışma şekli ve zamanı vardır. Herkesi, sanatına, çalışma koşullarına ve yaptığı işe göre değerlendirmek doğru tutumdur ve bu bir erdemdir.
 
Öğretmenlik, bir peygamberlik mesleği ve mesleklerin en kutsalıdır. Altının kıymetini ancak sarraf anlar. Hayatı boyunca öğretmenle bağı olmamış, çocuklarının tahsil masraflarını bile başkalarına yükleyenlerin, onların çektiği çileyi görmeyenlerin öğretmeni anlaması mümkün değildir. Ama İslam’ın ve ceddimizin ilme ve ilim adamına verdiği değeri görmek her devlet adamının vazifesidir.
 
Hani bir hikaye anlatırlar: Bir medresede bir öğrenci yıllarca okur ilim tahsil eder. Bir gün bir hamama gitmesi gerekir ve yanında parası yoktur. Hamamcıya: ’’Beyefendi param yok ama şu kitaplarım rehin kalsın daha sonra paramı getirir ve kitaplarımı alırım’’der. Kitapların kıymetini bilmeyen hamamcı bunu kabul etmez. Çok üzülen öğrenci hocasına gelir ve hemen medreseyi terk edeceğini ve yıllardır yaptığı tahsilin bir hamama girmesini bile sağlayamadığını’’ söyler.
 
Hocası talebesine bir altın külçesi verir ve ’’oğlum bunu önce nalbanta, ardından semerciye daha sonra da sarrafa götür’’ der. Öğrenci altını önce nalbanta gösterir ve satmak istediğini söyler. Nalbant evirir çevirir ve der ki: “Yavrum bu benim işime yaramaz alırsam da ancak nal yaparım oda yazık olur.” diyerek geri çevirir. Öğrenci daha sonra semerciye gider ve altını satacağını söyler. Semerci de nalbant gibi: “Yavrum bu benim işime yaramaz olsa olsa semerin kenarına süs olarak kullanırım o zaman da yazık olur” diyerek geri çevirir. Daha sonra altını sarrafa götürür. Sarraf altını inceler ve der ki: ‘’Yavrum bu altın o kadar değerli ki bunu almaya benim ne gücüm ne de param yeter’’ diyerek gönderir. Öğrenci koşarak hocasına gelir ve konuyu aktarır. Hocası da gördün mü yavrum ‘’altının kıymetini sarraf bilir’’ der.
 
İşte öğretmenin kıymetini de ancak ilmin, öğrenmenin ve öğretmenin bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesinde ne kadar önemli olduğunu ancak insan sarrafları anlar.
 
Öğretmenlik öyle bir sanatkardır ki: Geleceğimizi nakış nakış işler, ilmek ilmek örer. Köyde kimsesizin kimsesi, burnu akan öğrencisinin tiksinmeden burnunu silen, çişini söyleyemeyen çocuğa çişini öğreten, hayatında soba yakmadığı halde tezekle soba yakan, öğrencisiyle üşüyen, onunla doyan, onunla aç kalan, onunla sevinen- gülen, onunla ağlayan, tahta silen, okulu badana boya yapan, duvar ören, evdeki çoluğundan çocuğundan çok öğrencisiyle ilgilenen, akşam işini evine götüren, yazılısı -sözlüsü, günlük yıllık planları hazırlayan, bir not verirken günlerce düşünen, mezun ettiği öğrencilerini ömür boyu gözetleyen.. velhasıl kar kurtları gibi yok olma pahasına suyu soğutan, mum gibi erime pahasına ülkeyi aydınlatmaya kendini adayan öğretmeni de ancak insan sarrafları anlar.
 
Eğer ilim, ilim tahsili, öğrenme ve öğretme çalışılan saate göre değerlendirilseydi Hazreti Ali ‘’bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’’ yerine “bana şu kadar saat ilim öğretenin kölesi olurum” derdi.
 
Şimdi sormak hakkımız değil mi?
 
Kimin kölesi olunur; ne kadar çalışanın kölesi olunur?
 
Böyle diyenlere Yunus Emre’nin şu şiiriyle seslenmek istiyorum:
 
İlim ilim bilmektir.
 
İlim kendini bilmektir.
 
Sen kendin bilmezsen
 
Ya bu nice okumaktır.
 
Seyit Ali KAPLAN
Türk Eğitim Sen Genel Mali Sekreteri


HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.