MEB ne yapmaya çalışıyor?

MEB ne yapmaya çalışıyor?

MEB ne yapmaya çalışıyor?

 Milli eğitim malum tarafların savaş alanı haline geldi. Fişleme ile ivme kazanan meydan muharebesinin ortaya çıkardığı toz, duman, Hükümet tarafından devlet memuru kavramını ortadan kaldıracak adımları atmak için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir. 

Milli eğitim malum tarafların savaş alanı haline geldi. Fişleme ile ivme kazanan meydan muharebesinin ortaya çıkardığı toz, duman, Hükümet tarafından devlet memuru kavramını ortadan kaldıracak adımları atmak için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir. 


Basında “dershane düzenlemesi” olarak ortaya çıkan tasarı ile hükümet, torbaya milli eğitimi alt üst edecek değişiklikleri atmış bulunuyor. 


MEB’de deprem önce, 4 yılını doldurmuş müsteşar haricindeki bütün yöneticilerin yöneticilik görevlerinin sona ermesi ile kendini gösterecektir. Bu deprem ilk anda 100 bin kişilik bir yönetici kadrosunu vurmuş olacaktır. Bu durum aynı zamanda 800 bin kişilik bakanlığın hafızasının silinmesi demektir. 


Görevi sona erenlerin yerine, milli eğitim müdürlerinin teklifi (uygulamada parti il/ilçe başkanlarının talebi) ve valinin onayı ile yeni yöneticiler (müdür/müdür yardımcıları) ataması yapılacaktır. Yeni yöneticiler için liyakat ve kariyer gibi lüzumsuz (!) özelliklerle vakit kaybedilmeyecek, sadakat esas alınacaktır. 


Uygulamanın bir diğer sonucu, Dinçer tarafından havuza atılan 600 kişilik, hiçbir işi olmayan bankamatik memurlarına 100 kişinin daha eklenmesidir. 


Yıllarca müdür yardımcılığı, müdürlük ve il milli eğitim müdürlüğü yapmış olan yöneticiler bir sabah uyandıklarında kendilerini öğretmen olarak bulacaklar. Ve öğretmenlikten, dersten kopmuş olan bu yöneticiler sınıflar girip ders verecekler!


Tasarıya göre, devletin değil iktidarın öğretmenleri daha adayken belirlenecek. Adaylık süresi iki yıla çıkarılacak. 


Aday öğretmenler için yapılan düzenleme adeta, “benden olursan öğretmen olursun” anlayışına göre düzenlenmiştir. KPSS’yi kazanarak öğretmen olanlar, en az bir yıl çalışmalarının ardından adaylık döneminde herhangi bir disiplin cezası almamış olmak ve performans değerlendirmesine göre başarılı olmak şartlarını sağlamak kaydıyla yapılacak yazılı ve sözlü sınava girmeye hak kazanacaktır. 


Derse 5 dakika geç gelmesi veya buna benzer basit hallerde bile memura uyarma cezası verilebilir. Böyle bir ceza, 4/5 yıl yüksek eğitim kurumu mezunu ve belki gecesini gündüzüne katarak birkaç yıl çalışmak suretiyle KPSS hırsızlarının tuzaklarını da aşarak öğretmen olmuş bir kişinin memuriyet hayatı bir uyarma veya sözlüde torpil bulamama sebebiyle sona erebilecektir.


Okula atandıktan sonra herhangi bir ceza almamak şartıyla yazılı sınava girip 100 tam puan alsa bile öğretmen olmasına yetmeyecek, Bundan sonra gireceği sözlü sınavda torpil bulamazsa, bir yıl daha aynı zulmü yaşadıktan sonra görevine son verilecektir. Sözlü sınavın ülkemizde torpil anlamına geldiğini bilmeyen var mı?


Hükümet, öteden beri memuriyet güvencesini kaldırma peşindedir. Ayrıca eyalet yönetim anlayışında devlet memurluğu kavramı yoktur ve yerinden atama söz konusudur. Her zaman olduğu gibi, toptan yapılacak uygulamalara karşı tepkiyi önlemek için istedikleri düzenlemeleri parça parça getirmektedirler. Çözüm (Çözülme/Yıkım) sürecindeki bu taktik tutmuş, kurbağa pişme noktasına gelmiştir. Dolayısıyla bu uygulama özerkliğe geçiş için önemli bir adımdır.


Milli eğitimde deprem etkisi yaratacak olan bu torbada başka şeyler de vardır. Hatta bizim de istediğimiz bir iki maddeyi de torbaya atmışlardır.


Milli Eğitim Bakanlığı hiçbir konuda düşünmeden, paydaşlara danışmadan, altyapıyı hazırlamadan önemli kararlar almakta ve genelde zaman geri adım atmak zorunda kalmaktadır. Karar süreçlerini gerektiği gibi değerlendirmiş olsaydı;

- 60 aylık çocukları okula başlatıp, sonra 66’ya, daha sonra ise isteyen istediği gibi davransın noktasına kadar gelmezdi,

- Öğrencilerin özürsüz devamsızlığı 10 günken 20 güne çıkarmaz, şimdi tekrar 10 güne indirmek zorunda kalmazdı,

- Öğrenci kıyafetlerini serbest ilan edip sonra tekrar değiştirmek zorunda kalmazdı,

- Genel liselerde haftalık ders saatini 37’ye çıkarıp sonra 35’e indirmezdi.

- Uzman öğretmenlik uygulamasını – sendikaların muhalefetine rağmen- bu şekilde çıkarıp meydanda bırakmazdı,

- 11 yıldır, sınavlarla bu kadar oynamaz, dershaneye olan ihtiyacı azaltacak tedbirleri alırdı.

Geçtiğimiz 11 yılda Milli Eğitimde “milli” ve “sistem” adına bir şey kalmamıştır. Beş değişik Milli Eğitim Bakanının uygulamaları bize, artık bu hükümetten eğitim adına olumlu bir şey beklememek gerektiğini gösteriyor.



Nizamettin TORUN 

TES Artvin Şube Den. Kur. Bşk. 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.