Türk Eğitim-Sen eş, sağlık ve öğrenim özrü mağdurları için eylem yaptı

Türk Eğitim-Sen eş, sağlık ve öğrenim özrü mağdurları için eylem yaptı

Türk Eğitim-Sen eş, sağlık ve öğrenim özrü mağdurları için eylem yaptı

Türk Eğitim-Sen eş, sağlık ve öğrenim özrü mağdurları için Abdi İpekçi Parkı’nda eylem yaptı. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen özür grubu mağduru öğretmenler eşleri, çocukları, aileleri ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’nı protesto etti.


 


Eyleme Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Anadolu Eğitim-Sen Genel Başkanı Cansel Güven, Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türk Haber-Sen Genel Başkanı İsmail Karadavut, Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Celal Karapınar, Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci, Türk Yerel Hizmet-Sen Genel Başkanı İlhan Koyuncu, Türk Emekli-Sen Genel Başkanı Osman Özdemir, İlksan Genel Başkanı Tuncer Yılmaz, İstanbul Milletvekilleri Melda Onur ve Ayşe Eser Danışoğlu da katıldı.


 


Eylemde “Dinçer artık bizi ayırma”, “Ayrılmak için evlenmedik”, “Eyleme Bakan, söyleme Bakan, adalet yerini bulmadı Bakan”, “Başarılı olmak suç mu?”, “İl emri hakkımızı geri verin”, Teşkilat yasası eziyet yasası”, “Hatay’da işim, Konya’da eşim”, “Evli, mutsuz, çocuksuz”, “Sağlık hakkımız engellenemez”, “Anneler hasret çocuklar öksüz” şeklinde sloganlar atıldı.


 


“Öğretmenine sahip çıkmayan bir ülke geleceğine de sahip çıkamaz”, “Telekonferans, uzaktan eğitim, uzaktan 3 çocuk”, “Mağdurum da mağdurum”, “Sevdik, evlendik Ömer’in adaleti ile ayrılıyoruz”, “Allah’ın emri, Peygamberin kavli, Bakanın taş kalbi”, “Öğretmen mutsuz, öğrenci mutsuz, mutlu musun Bakan Dinçer?” şeklinde pankartların yazılı olduğu eylemde öğretmenler evlilik cüzdanlarını, cübbelerini, keplerini, Ales kitaplarını, alyanslarını attı.


 


Eylemde birbirinden farklı mizansenler de yapıldı. Temsili olarak gelin, damat ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yer aldığı nikâh merasimi gerçekleştirildi, özür grubu mağdurları şarkılarla Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e gönderme yaptı. Survivor yarışmasının da yapıldığı eylemde öğretmenler çeşitli engelleri geçmeye çalıştı ama başarılı olamadılar.


 


Eylemde bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk şunları kaydetti: “Eğitimin temel yapı taşları olan, çocuklarımızı aydınlık yarınlara hazırlayan, eğitim mücadelesini taçlandıran, fedakâr, çilekeş öğretmenlerimiz;


 


Edirne’den Kars’a,  Samsun’dan Mersin’e, Antalya’dan Erzurum’a, İzmir’den Van’a,  Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya hak aramak için gelen özür grubu mağduru öğretmenlerimiz Ankara’ya hoş geldiniz.


 


Bugün on binlerce öğretmenimizi temsilen buradasınız.


 


Çoluk çocuk Ankara yollarını ailenizin parçalanmaması, aile bütünlüğünüzün bozulmaması için mesken tuttunuz.


 


Çocuklarınız ‘Beni bırakma, her zaman yanımda ol’ dediği halde onlarla birlikte olamıyorsunuz. Onların sevinçlerini, üzüntülerini sadece telefonda paylaşabiliyorsunuz. Size muhtaç olan, sevginize, kokunuza ihtiyacı olan çocuklarınızla aranıza kilometreler girmiş. Siz onlarsız, onlar sizsiz aslında hiçliğe doğru yol alıyorsunuz.


 


Biliyoruz bitmiş, tükenmiş bir haldesiniz. Bir gün bile meleklerinizden, eşinizden ayrı kalamazken, şimdi 365 gün ayrı kalıyorsunuz. Tezkere bekleyen asker gibi günleri sayıyorsunuz.


 


Bugün Abdi İpekçi Parkı’nda sadece çocuklarına kavuşmak için feryat eden öğretmenlerimiz yok.  Minik bedenlerine kocaman duvarlar örüldüğü için annesi ya da babasıyla bir arada olamayan, annesini komşu teyzeden çok daha az gören, karne sevincini babasına sarılarak doyasıya yaşayamayan, boynu bükük kalan çocuklarımız da burada.


 


Çocuğu babasını tanısın, onunla büyüsün diye mücadele eden, karnındaki bebeği için gelen öğretmenlerimiz burada.


 


Sağlık özrü mağdurlarımız da burada. Kimisi hasta olduğu halde ailesinin yanına gidemiyor, kimisi de annesi, babası hasta olduğu halde onların yanına gidemiyor.


 


Kanser hastası bir öğretmenimiz için saniyelerin bile önemi varken, ailesinin vereceği moral ve motivasyona ihtiyacı varken, Milli Eğitim Bakanlığı ona ‘BEKLE, HİÇBİR YERE GİDEMEZSİN’ diyor.


 


Sağlık sorunları yaşamasına ya da ailesinden birisi sağlık sorunu yaşamasına rağmen Bakanlık bu öğretmenlerimizi aileleri ile buluşturmuyor. Bakan Dinçer NUH DİYOR, PEYGAMBER DEMİYOR; ÖĞRETMENLERLE İNATLAŞIYOR, ‘DEDİĞİM DEDİK’ BİR YAKLAŞIM SERGİLİYOR.


 


Sadece eş ve sağlık özrü mağdurları değil, öğrenim özrü mağdurları da burada. Onlar yüksek lisans ya da doktora yapmaya hak kazandıkları halde istedikleri üniversitelerde akademik kariyer yapamıyor.


 


Bakanlık Van’da görev yapan bir öğretmenin, Ankara’da bir üniversitede yüksek lisans ya da doktora yapmasına izin vermiyor, şuursuz bir yaklaşımla ‘görev yaptığın ilde akademik kariyer yapacaksın’ diyor. 


 


Aramızda depremzede öğretmenlerimiz de var. Onlar Van depreminde büyük acı yaşadılar; aynı sevinçleri, hüzünleri paylaştıkları arkadaşlarını, kardeşlerini depremde kaybettiler. Depremde ağır psikolojik bunalım yaşamalarına rağmen, evleri hasar görmediği için tayin isteyemediler. Onlar da depremzede öğretmenlere özür grubu tayin hakkı verilmesi için aramızdalar. Bizler depremzede öğretmenlerimize de tayin hakkının verilmesini istiyoruz.


 


İşte bu nedenlerden dolayı özür grubu mağdurları ile yine hak aramak için meydanlara çıktık. Nefesimiz yettiği sürece mücadelemizi sürdüreceğiz.


 


 Eş durumu, sağlık ve öğrenim özrü mağdurları hakkı olanı talep etmek için alanlardayken; MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER NEREDE? Bakan Dinçer makamında oturmuş, öğretmenlerin haklarını nasıl tırpanlarım, onlara nasıl cehennem azabı yaşatırım diye hesap yapıyor.


 


Bakan Dinçer, yanında öğretmenlerin, eğitimin sorunlarından bihaber üç beş bürokrat ile birlikte sonuçlarını düşünmeden masa başı kararlarla milli eğitimi yönetiyor, ADETA ENKAZ YARATIYOR.


 


Kıymetli meslektaşlarımız, basınımızın değerli temsilcileri;


Türk milli eğitiminin neferleri, kilometre taşları, eğitimin olmazsa olmazları öğretmenlerimiz ne yazık ki kendilerini yıkan, alt üst eden kararlar alan, rencide eden, sahiplenmeyen bir Bakan ile yoluna devam etmektedir.


 


Göreve gelir gelmez Teşkilat Kanununu değiştirerek, özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşüren Bakan Dinçer binlerce öğretmeni mağdur etmiştir. Eğitimciler özür kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen ya da bilip de işine gelmeyen bir Bakanla karşı karşıyadır. Bakan Dinçer eşleri ayırmakta, çocukları anasız, babasız bırakmakta, aileleri bölük pörçük etmekte sakınca görmemekte, sağlık sorunları yaşayan öğretmenlerin halinden anlamamakta, yüksek lisans yapmak isteyenlere kapılarını kapatmaktadır.     


 


Üstelik Bakan verdiği sözü bile yerine getirmemektedir. Bilindiği gibi Bakan Dinçer özür grubu tayinlerini yılda iki bir defaya düşürüldüğünde sendika olarak Milli Eğitim Bakanlığı önünde etkili bir eylem yapmıştık. Bu eylem neticesinde Bakan Dinçer şahsımı görüşmeye çağırmıştı.


 


Dinçer bu görüşmede önümüzdeki yıl istememek şartıyla bu yıla mahsus olmak üzere Şubat ayında özür grubu tayinleri yapacağının sözünü vermişti. Bu sözün ertesi gününde Bakan çark etti ve özür grubu tayinlerinin sadece bir kısmını yaptı.


 


Biz sözünden dönen çok Bakan gördük ama SÖZ VERDİĞİNİN ERTESİ GÜNÜNDE SÖZÜNDEN DÖNEN BAKANA İLK KEZ RASTLADIK. Bu anlayışa yuh olsun diyorum. YUH!


Eğitimin öneminden dem vuran bir Bakanın eğitimcileri ayaklar altına alması sık rastlanır bir durum değildir. Ama Bakanımız ne yapmış ne etmiş, bunu da başarmıştır.


 


Bakanın öğretmen kelimesine alerji duyduğu artık çok açıktır. Bu ülkenin iyi bir eğitim siciline öğretmenler sayesinde sahip olacağını düşünemeyen, öğretmenin mutluluğunun, huzurunun maksimum fayda sağlayacağını göz ardı eden, eğitimin en önemli enstrümanını yanlış uygulamalarıyla alabora eden Bakan Dinçer’in ne istediğini, ne yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değildir. 


 


Küçücük bir umut için aileleri ile birlikte kilometrelerce yol gelen bu öğretmenlerimizin önüne engeller koymak, onlara ‘yaz tatiline kadar tayin isteyemezsin’ demek ne kadar adil, ne kadar insani, ne kadar vicdanidir?


 


Soruyorum sana Bakan Dinçer sen hiç eşinden, çocuğundan ayrı kaldın mı?


 


Onlardan ayrı olmanın yürek acısını hissettin mi?


 


Sen de bir babasın, evlat sevgisinin ne olduğunu bilmen lazım. Bu saatten sonra bunu biz mi sana öğreteceğiz? Senin yüreğin ne zaman taş bağladı?


 


Değerli katılımcılar, kıymetli basın mensupları;


Milli Eğitim Bakanlığı şimdi ne yapıyor biliyor musunuz? Öğrenim özrünü özür grubu tayinleri arasından çıkarmaya hazırlanıyor. Bu konuda Bakanlıkta hummalı bir çalışma var. Bakan Dinçer, bunu sözleri ile de teyit ediyor ve “ Hiç kimsenin yüksek lisans yapacağım diye kendi anne babasının veya eşinin bulunduğu ile gitmesine izin vermeyeceğim” diyor.


 


Sayın Dinçer;


 


Sen nasıl bir akademisyensin?


 


Bu unvanı nasıl aldın?


 


Öğretmenin yüksek lisans yapmasına nasıl engel olursun?


 


Ona nasıl ‘kendini geliştirme’ dersin?


 


Öğretmenin hak kazandığı üniversitede yüksek lisans yapmasına nasıl karşı çıkarsın?


 


Öğretmenin ailesinin, eşinin, çocuğunun bulunduğu ilde yüksek lisans yapmasına nasıl izin vermezsin?


 


Sen kim oluyorsun?


 


Bakan Dinçer’in yaklaşımı öğretmenleri yüksek lisans yapmaya teşvik etmek değil, yüksek lisans yapmak isteyenlere köstek olmaktır, onlara ‘kendini geliştirme’ demektir. Yıllardır yapılan özür grubu tayinlerine böylesine kısıtlamalar getirmek, mağdurlar yaratmak, kazanılmış hakkı öğretmenlerin elinden almak neye ve kime hizmettir? Bakan Dinçer öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının Bakanı değil de, kimin Bakanıdır?


 


 


Değerli öğretmenlerimiz;


Bilindiği gibi geçen yıl Haziran, Temmuz ve Ağustos’ta olmak üzere üç kez öğretmen ataması yapıldı.  Öğretmenlere 1 Eylül tarihinde göreve başlayacakları söylendi. Ancak araya Ramazan Bayramı tatilinin girmesi nedeniyle öğretmenlerimiz 5-15 Eylül tarihleri arasında göreve başlatıldı. Öğretmenlerimiz hizmet süresi hesabında 30 Eylül tarihinin esas alınmasını istiyordu. Çünkü bu tarih daha öne çekildiğinde 1 yıllık stajyerlik süresini dolduramayan öğretmenler sadece 3, 5, 10 gün dolayısıyla tayin isteyemeyecekler ve böylece 2 yıl aile hasreti çekeceklerdi. Bu konuyu Türk Eğitim-Sen olarak defalarca gündeme getirdik, binlerce öğretmenin infial içerisinde olduğunu söyledik. Sonunda Bakan Dinçer çağrılarımıza cevap verdi ve özür grubu eylemimize bir gün kala kıdem süresinin hesaplanmasında 30 Eylül'ü limit olarak belirleyeceklerini açıkladı. Biz Bakanın bu sözüne inanmak istiyoruz. Umuyoruz ki Bakan bu kez sözünden dönmez ve büyük bir beklenti içine giren öğretmenleri hayal kırıklığına uğratmaz.


 


Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin il emrine de göz dikti. Yönetmelikle kaldırılan ancak kılavuzla verilen il emri hakkının tamamen kaldırılacağı ifade edilmektedir. İl emri hakkı özür grubu tayini bekleyen öğretmenler için bir umuttu, onları büyük ölçüde rahatlatıyordu. Bakanlığın özür grubu tayinlerini yılda bir kereye düşürürken, il emri hakkını da tamamen kaldırması özür grubu mağdurlarının yaşam damarlarının kesilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer elini il emrinden çekmeli, bu hakkı gasp etmemelidir. Yıllarca mücadele ederek kazandığımız il emri hakkının Bakanın bir lafıyla tarihin tozlu sayfalarına kaldırılması kabul edilebileceğimiz ve içimize sindirebileceğimiz bir durum değildir. 


 


Değerli meslektaşlarımız, basınımızın kıymetli temsilcileri;


Ne yaptıysak ne ettiysek Bakanın yüreğini bir türlü titretemedik, vicdanına bir türlü dokunamadık. Bakan’ın sanki kalbi taş olmuş. Bakan umursamaz, Bakan vurdumduymaz….


 


Sayın Bakan bu öğretmenler sizin düşmanınız mı? Onların bu haykırışlarına, yakarışlarına neden kulak vermiyorsunuz? Onları çoluk, çocuk eylem yapmaya neden mecbur bırakıyorsunuz? 


 


Bakan Dinçer sen ne yapıyorsun biliyor musun? Bakanlığı tepeden inme yöntemlerle, insan unsurunu hiçe sayarak yönetiyorsun. BU DAYATMACI, BASKICI, BEN BİLİRİMCİ TAVRI ŞİDDETLE KINIYORUM!


 


Bakan Dinçer eşleri ayırarak, sağlık sorunları yaşayanları görmezden gelerek, öğretmenlerin öğrenim özrü tayin hakkını ellerinden alarak büyük puan kaybetmektedir. Nasıl bir vicdan eğitimin en önemli enstrümanı olan öğretmenleri böylesine karşısına alır, onları hor görür, onların insan olduğunu unutur? Çok açık söylüyorum; Ben eşleri ayıran, sağlık sorunları yaşayanları görmezden gelen ya da eğitim hakkına engel olan bir Bakanın insanlığından şüphe duyarım.


 


Bakanımızın öğretmenlere olan düşmanca tutumu da gözümüzden kaçmıyor.


 


Bakan atama bekleyen öğretmenlere başka iş bul diyor.


 


3 bin okul müdürüne soruşturma açıyor.


 


Özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşürerek öğretmenleri mağdur ediyor, aileleri birbirinden ayırıyor.


        


“Bizim takımımızdan olmayan yöneticinin bizimle çalışma zorunluluğu yok. İsteyen istediği yere gitsin” diye sağa sola tehdit savuruyor.


 


Öğretmenleri az çalışan çok tatil yapan, çok kazanan meslek grubu olarak lanse ediyor.


 


Öğretmenlerin ek ödemelerine artış yapılmazken, öğretmenler hayat pahalılığına yenik düşerken, öğretmenlere hiçbir iyileştirme yapılmazken, öğretmenin maaşı en düşük devlet memuru seviyesine gerilerken kılını kıpırdatmıyor.


 


Öğretmen dayak yiyor, Bakan ortada yok. Öğretmen bölücü örgüt tarafından kaçırılıyor Bakan tek kelime etmiyor.


 


Bakan Dinçer bu ne öfke? Öğretmenlerle alıp veremediğiniz ne?


 


Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı iken kendisinden memnun değildik. Bakanlığı torpilli atamaların cenneti haline getiren Çelik haksız birçok uygulamaya imza attı. Nimet Çubukçu’nun Milli Eğitim Bakanlığı’ndan da hoşnut kalmadık. Verdi sözü yerine getirmeme geleneğini başlatan Çubukçu, ne öğretmenler ne de diğer eğitim çalışanları için olumlu icraatlar yapamadı. Ömer Dinçer göreve geldiğinde Bakanlığın bu kez iyi yönetilebileceğine inanmak istedik. Ancak gelen gideni arattı. Dinçer hem selefleri hakkında attı, tuttu, sanki muhalefet partisinin Bakanı gibi konuştu; hem de eleştirdiği hususları düzeltmediği gibi, eğitimcilerin haklarını geriye götüren birçok uygulamanın da mimarı oldu. SAYIN DİNÇER SAYENİZDE VALLAHİ DE BİLLAHİ DE HÜSEYİN ÇELİK VE NİMET ÇUBUKÇU’YU ARAR HALE GELDİK. BUGÜNLERİ DE Mİ GÖRECEKTİK?


 


Özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşürerek mağdurlar yaratanlar, yıllarca mücadele ederek kazandığımız il emrine göz dikenler şu anda amaçlarına ulaşmanın keyfini sürüyor. Eşler ayrılma noktasına gelmiş, aileler parçalanmış, sağlık sorunları yaşayanlar moral yönünden daha da çökmüş, yüksek lisans yapmak isteyenler bezmiş bir haldedir. Bu tablonun sorumluları öğretmenlere daha ne kadar acı çektirecek, daha ne kadar azap yaşatacaktır?


 


Şu andan itibaren artık bizim muhatabımız Ömer Dinçer değildir. Bizim çağrımız Başbakanadır. Başbakan buradaki yangını görmeli, bu çığlıkları hissetmeli, empati kurarak öğretmenlerin kabuslarına son vermelidir. Ailesine çok düşkün olduğunu bildiğimiz Başbakan’ın bu feryatlara kayıtsız kalmayacağına inanıyoruz. 


 


Buradan Sayın Dinçer’i de son kez uyarıyoruz: SAYIN BAKAN ÇIRAKLIKTAN NE ZAMAN USTALIĞA TERFİ EDECEKSİN? USTA OLAMAYACAKSAN, BU İŞİ BECEREMEYECEKSEN O MAKAMI BOŞUNA İŞGAL ETME, BİR AN ÖNCE GEREĞİNİ YERİNE GETİR! KUŞ TÜYÜ KOLTUKLAR RAHAT GELMİŞ OLABİLİR AMA UNUTMA ÜZERİNDE HAKKINI YEDİĞİN, MAĞDUR ETTİĞİN BİNLERCE İNSANIN VEBALİ VAR.”


   .::: GENEL BAŞKANIN KONUŞMASI İÇİN TIKLAYINIZ :::...

 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.