Mükerrer Sözleşmeliye (Kadrolumsu) Meftun muyuz?

Mükerrer Sözleşmeliye (Kadrolumsu) Meftun muyuz?

Sayın İsmet YILMAZ’ın, öğretmen alımlarında mülakat uygulamasına devam edileceğini ve sözleşmeli öğretmenlik sisteminin de her yıl yapılacak olan performans değerlendirmeleri ile sürdürüleceğini, 4 yılın sonunda ise ilgili sözleşmeli öğretmenin performansı makul görüldüğünde kadrolu yapılarak sözleşmeliden kadroluya geçişinin sağlanacağını geçtiğimiz hafta sonu kanal 7 televizyonunda katıldığı bir programda açıklaması, özellikle sendikal kanattan destek görmedi, aksine sendikal reaksiyon kolektif bir karşı çıkış ile kendini gösterdi.

Bilinmelidir ki, bu reaksiyon, sendikal bir refleks, dürtü ya da içgüdü olarak anlaşılmamalıdır. Zira; sendikaların mülakat, sözleşmeli uygulama ve sözleşmeliden kadroluya geçiş süreci gibi konularda ortaklaştığı olumsuz beyanların,  geriye dönük deneyimlerinden ve sahadaki yaşanılanlardan, görülenlerden kaynaklandığını görmek lazım. Yani bu karşı duruşta, bir bilinç, deneyim ve birikim  olduğunu kabul etmek gerekir. Bu bilincin, deneyimin ve birikimin MEB nezdinde bir karşılığı olmalıdır. En azından dikkate değer bir karşılığı... Unutulmamalıdır ki, sendikalar MEB için dış paydaş konumundadır. Bu konularla ilgili paydaşların ortak paydada buluştuğu bir orta yol bulunabilir. MEB, tali yollara saparak işleri sarpa sardırmamalıdır. Onun içindir ki, daha işin başında iken, sendikal seslere kulaklar açılmalı; sendikaların sunduğu tablolara gözler kapatılmamalıdır. MEB, gözlerini kapatıp kulağının üzerine yattığında tüm sorumluluğu kendi üzerine alıyor demektir ki, bu durum mülakatların, sözleşmeli uygulamanın ve sözleşmeliden kadroluya geçiş sürecinin vebalinin, haksızlıklarının, hukuksuzluklarının ve yanlışlarının  kendi  üzerine yıkılacağının bir nedeni olabilir. Dileriz, MEB,  haksızlıkları, hukuksuzlukları ve yanlışları doğurma riski olan bu süreçler için gerekli tüm tedbirleri almıştır. Yoksa, inanınız ki MEB  mülakatlarda, sözleşmeli istihdam sırasında ve sözleşmeliden kadroluya geçişte ortaya çıkacak haksızlıkların, hukuksuzlukların ve yanlışların önünü alamayabilir ve altından kalkamayabilir. İşte, o zaman bir geriye ya da eskiye dönüş teranesi kendini gösterir ki, bu durum herkese ‘bizim MEB okur döner döner bir daha okur’  dedirtir.  Bu bakımdan, MEB bu konularla ilgili sorumluluklarını, söz konusu paydaşlarının görüşleri doğrultusunda yapmış olursa üzerindeki yükü hafifletmiş olur. 2010 yılı KPSS hırsızlığını ortaya koyan TES Genel Başkanı İsmail KONCUK, inanınız ki, dikkate değer birisidir ve bu konularda da söyledikleri, tavsiyeleri ve önerileri  dikkate değerdir. En azından denenmiş bu uygulamalarla  ilgili mükerrer hatalara ve yanlışlara  düşülmesine engel olabilir.
MEB,  sadece dikkat kesildiğinde ve üzerine eğildiğinde, mülakatların öğretmen adayları üzerinde adalet, eşitlik ve güven gibi birtakım kavramları ve duyguları yerle yeksan ettiği sonucuna varacağı düşüncesindeyim. Mülakatın üzerine sözleşmeli pozisyonda istihdam, onun üzerine de yıllık olarak yapılması planlanan performans değerlendirmesi  ve 4 yılın sonunda ‘performansından memnun kalınırsa’ şartı koşularak kadro vaadinde bulunulması öğretmen adaylarını hem atama öncesi hem atandıktan sonra bir dehlizin içinde bunaltmak ve sıkıştırmak demektir. Öğretmenler, bu dehlizin içinde mesleklerini sağlıklı ve kafaları rahat  bir şekilde  yapamayacaklardır. Onun içindir ki,  bu rahatsızlık verici süreç sendikalar tarafından kabul görmemektedir. Bu nedenle sendikalarca üzerinde uzlaşılan bu kabullenmeyişin ve karşı koyuşun, yukarıda da ifade ettiğim üzere MEB tarafından sendikal bir refleks, dürtü ya da içgüdü olarak tanımlanmaması gerekir. Böyle bir tanımlayış, bu konudaki uzlaşının manasının anlaşılmasının önüne geçer ki, bu vaziyetten kazançlı çıkan olmaz, aksine zararlı sonuçları ve ağır faturaları olabilir.

Bakınız, öğretmen alımlarında mülakat, bürokrasi için iş yüküdür, öğretmen ihtiyacının olduğu şu zamanlarda atama takvimini uzattığı için hızlı olması gerekli bu süreci geciktirir, hem kamu hem de adaylar için artı maliyeti vardır,  her bakımdan şu şartlar altında bir standardı yakalaması güçtür (bunun görülmesi için mülakattan çıkan öğretmen adaylarına sistem üzerinden mülakat komisyonunu değerlendirme anketi doldurtulabilinir, farklı merkezlerdeki mülakat komisyonları arasında standart var mı yok mu sorusunun cevabı aranır ve standart sonucu da böylelikle görülmüş olunur),  bir de üzerine adalet, eşitlik ve güven gibi duyguları karşılamazsa, işte o zaman bu iş MEB’in başını ağrıtır, enerjisini tüketir, aklını kurcalatır, kafasını bulandırır ve işin içinden çıkamaz bir noktaya getirir.
Kadro vaadi ile 4 yıl çakılı sözleşmeli uygulaması, 1 yıllık adaylık süresinin sonundaki sirkülasyonu (özellikle doğu illerinde) engelleme maksatlı atılan adımdır. MEB, doğu illerine kadrolu olarak atadığı öğretmenleri, azami 1 yıl tutabildiği ve bu bakımdan o illerdeki öğretmen ihtiyacının önüne geçemediği ve öğretmen devamlılığını sağlayamadığı için böyle bir yol izlemektedir. Ama bu yol, herkesin üzerinde ‘evet’ dediği bir orta yol değildir. Bu yolun, doğru yol olmadığı ise Hüseyin ÇELİK döneminde 4/C statüsünde istihdam ile başlatılan sözleşmeli uygulamanın, Nimet ÇUBUKÇU döneminde bir KHK ile bitirildiği gün resmen anlaşılmıştır. Ama ne yazık ki, MEB,  doğu illerinde  bu yöntem ile öğretmen tutarak ihtiyacı azaltmak ve devamlılığını sağlayabilmek  için öğretmenden fedakarlık beklenen/istenen bir yolu tutturmaktadır. Dilerim, bu yolu tutturma, bir tutkunluk olmaz. Ya da meftunluk boyutunda değildir. Yoksa, birbirine tutkun çiftler bile ayrı gayrı şartlar ve durumlar altında evliliklerini sürdüremezler. Doğu illerindeki öğretmen ihtiyacı nasıl azaltılır? Yer değiştirme dönemlerinde doğu illerinden batı illerine bitmek bilmez sirkülasyon nasıl önlenir? Bu soruların yanıtı, MEB’in o bölgelerde çalışan öğretmenlere yapacağı pozitif ayrımcılıktır. Yoksa, bundan sonra mülakat yolu ile atanan her sözleşmeli öğretmen, adaylık süresi 4 yıl olan sözleşmeli/kadrolu (kadrolumsu) istihdam tipinin rol modeli olur. Bu rol model, sonraki aşamada nelerin ilhamı ve esin kaynağı olur? Bu sorunun cevabını da siz veriniz.

Sözleşmeli süreçte yapılan performans değerlendirmesinin ise müdürler eliyle yapılacağını düşünecek olursak, öğretmenler için bir baskı aracı olamayacağının garantisi yok. Böyle bir durumda öğretmenler, bu süre içinde endişe, kaygı, korku sarmalında ve güven boşluğunda mideleri gerilerek, kafaları bir mengede sıkıştırılarak mesleklerini sağlıklı koşullarda ve hallerde ifa edemeyeceklerdir. Hatta ‘şunu söylersem yanlış mı anlaşılırım?’ kaygıları ile kendilerini bile ifade edemeyeceklerdir. Ne yazık ki, hiç kimse,  halihazırdaki okul müdürlerinin ve diğer yöneticilerin adaletine güvenmemektedir. İşte bu güven boşluğu açık bir şekilde ortada iken,  siz kendinizi göz göre göre,  bile bile topun ağzına atmış oluyorsunuz demektir. MEB, şu an için performans değerlendirmesi ve mülakat gibi uygulamaları sürdürerek topun ağzına girmemelidir. Yoksa, kendine yönelik ‘adaletsizlik’ veryansınlarını çok işitir, tıpkı mülakatlardan sonra işittiği gibi.

Performans değerlendirmesi yapılan öğretmenlere dönük yapılan ankette sorulan ‘müdürünüzün bu değerlendirmede adil davrandığını düşünüyor musunuz?’ sorusuna yüzde 80’e yakın bir oranda öğretmen ‘hayır’ cevabı vermiştir. İşte, alın  size,  mevcut öğretmenlerin değerlendirmelerde değerlendiricilerinin adil olup olmadıklarına ilişkin düşünceleri. Bir gösterge olabilir kanaatindeyim.
ÖNCE ADALETLİ YÖNETİCİLERİ HAZIRLAMAK, SONRA BU UYGULAMALARI HAYATA GEÇİRMEK GEREKİR. BU BAKIMDAN, YUKARIDAKİ UYGULAMALARA, MEB ORTAMI, ŞARTLARI VE YÖNETİCİLERİ HAZIR DEĞİLDİR.

Not: Mülakatan sözleşmeliye, sözleşmeliden performansa, performanstan kadroluya giden yolda öğretmen adayının ve bürokrasinin sarf edeceği efor, enerji çarçuru olacaktır. Yılların ise hebası...

Dört yıl sözleşmeli çalışmış bir öğretmene,  kadrolu  sözü harbi söz müdür? Yoksa, bu sözün içinde kapı dışarı etme riski var mıdır? Kadrolu sözlü sözleşmeli istihdamı,  mülakatı ve zorlu parkurları başararak  atanmış  her öğretmenin  hakkıdır diye düşünüyorum. Sözleşmeli cefasından sonra kadrolu sefası sürme hakkı olan bu öğretmenlere,  4 yılın sonunda kapı gösterilip de  haksızlıklara yol açılmamalıdır. 4 yıl sözleşmeli istihdamdan sonrası için kadrolu sözü de şart olsa gerek. MEB, bu sözü yazıya çevirmelidir. Eee, ne demişler? SÖZ UÇAR, YAZI KALIR...

Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.