Sabetay Sevi Kılıklı FETÖ’cüler

Sabetay Sevi Kılıklı FETÖ’cüler

Bildiğiniz üzere 15 Temmuz FETÖ işgal girişiminin ardından kamudan 100 binlerce kamu görevlisi tasfiye edildi. Bu tasfiyelerin içinde, kamuda istihdamı yapılan her meslekten insanın olduğu görülüyor, ama FETÖ tutuklamalarını-ihraçlarını baz alarak mesleki yönden bir çıkarımda bulunursak, özellikle beş sacayağında FETÖ milislerinin ve militanlarının devlet içerisinde nasıl ve ne şekilde yapılandığı anlaşılıyor.

1960’lardan bu zamana değin, kesinlikle ve özellikle bir zaman aralığı koymuyorum, çünkü bana göre  FETÖ’nün bir zaman aralığı yoktur. FETÖ,  her dönem FETÖ’lük yapmıştır. Militan ve milislerinin;  merkezde ve taşrada,  neredeyse her kurum ve kuruluşta,  kritik, kilit ve köşe taşları koltuklara oturtulduğu ve makam nüfuzunu örgüte sempatizan kazandırmak ve militan yetiştirmek için kullandığı, hem halihazırda yazılı iddianameler hem itirafçıların ifadeleri hem de örgütsel işleyişi deşifre eden eserler (en başta Necip HABLEMİTOĞLU’nun, Zübeyir KINDIRA’nın, Yavuz Selim DEMİRAĞ’ın taaa yıllar yıllar önce FETÖ’yü deşifre ettiği ve bundan dolayı bedel ödemiş olduğu kitaplardan bahsediyorum) ile görülebiliyor. Yoksa, şimdilerde 15 Temmuz sonrası havaya ayak uydurarak ellerini ve kalemlerini çalıştırıp FETÖ’yü yazan bir kısım yazarın samimiyetinden kuşku duyduğumu ifade etmeliyim.  Zira; aydın yazar,  bilimsel düşünerek, araştırarak, sorgulayarak, hiçbir kişisel yarar ya da çıkar gözetmeyerek, yalnızca kamu yararı ve çıkarı gözeterek baktığında toplumun göremediğini görür ve toplumu gördüklerini anlatarak ya da yazarak aydınlatır.  Onun için toplumu FETÖ konusunda aydınlatan, topluma uyanık ve ihtiyatlı olmalarını salık eden yukarıda isimleri yazılı ilk grup yazar çizer benim için aydın sıfatına layık olanlardır. Hatta; Necip HABLEMİTOĞLU, aydın sorumluluğu yönünü öne çıkarıp FETÖ’ye karşı toplumu uyardığı ve aydınlattığı için bunun bedelini canı ile ödemiştir. Yani,  yazdığı ‘köstebek’ isimli kitabının bedeli canı olmuştur. Onun için eseri paha biçilmez bir değere sahiptir bence. Yoksa, eyyamcılık bir yazar için en kolay olanıdır, ama bu hal yazarın hiçbir zaman aydın yönünü ortaya koymaz ve  öne çıkarmaz,  bu tip yazarlar toplumun önünü  aydınlatamaz ve asla bir aydın sorumluluğu ile hareket edemez. Bu vesile ile Sayın HABLEMİTOĞLU’nu bir kez daha saygı ve şükran duygularıyla anıyoruz. Ayrıca kitabının,  FETÖ soruşturmalarını yürüten savcılarımız için bir referans niteliğinde olduğunu hatırlatmak isterim.

Konuyu daha fazla dağıtmadan, bu konunun bizi ilgilendiren kısmı üzerinde durmak istiyorum. Bu ise, FETÖ’nün eğitim sacayağıdır. Bu, inkar edilemez, su götürmez bir gerçektir. Yani,  gerçeğin ta kendisidir. FETÖ’nün MEB içinde hangi saiklerle ve amaçlarla nasıl yapılandığını en iyi bilenler,  FETÖ’den ağzı yanmış,  FETÖ kurbanı olmuş olan bir kısım öğretmenlerdir. Bundan dolayı, ifade etmeliyim ki, FETÖ’nün  milis ve militan insan gücünün kurbanı olmuş olan bu bir kısım öğretmenler, FETÖ’nin gerçek yüzünü en bilenlerdir. Çünkü o öğretmenler, devlet içindeki FETÖ’nün  milis ve militan insan gücünün, kendi mesleki yaşamlarında nasıl derin yaralar ve izler bıraktıklarının gerçek tanıklarıdır. İşte o öğretmenler, FETÖ’nün milis ve militan insan gücünün, devlet içinde köşe başlarını tuttukları ve köşe taşları koltukları işgal ettikleri, kendileri haricinde hiç kimseye devlet içinde hak, hukuk ve terfi tanımadıkları zamanlarda,  tıpkı Necip HABLEMİTOĞLU gibi FETÖ’ye karşı savaşarak  mücadele vermişlerdir. Kimisi bunun bedelini sürgünlerle ödemiştir kimisi pervasızca ve fütursuzca kendisine yönelik  yapılan haksızlıklarla ve hukuksuzluklarla kimisi ise öğretmenler odasında dışlanarak ödemiştir. Şimdilerde ise daima gerçeğin ve aklın izini süren, şuculuğa buculuğa kendini kaptırmayan ve geçit vermeyen, aklı ve vicdanını zalimliklere karşı tepki koyabilmek için her daim diri tutan, hiç kimseye eğilip bükülmeyen, her dönem Fakir BAYKURT’un ‘öğretmen;  boyun eğmez, ders verir’ anlayışı gereği hareket ederek zalimlere ve zalimliklere karşı dimdik durabilen bu öğretmenlerimizin ne kadar haklı olduklarını anlayabiliyoruz ve görebiliyoruz. Onun için FETÖ’nün devlet içinde köşe başlarını tutan, kilit koltuklarda oturan, badem bıyıklı ve yufka yürekli milis ve militan insan gücü eli ile zalimliklerini hisseden ve bizzat ya da ailesiyle yaşayan öğretmenlerimizin yaşadıklarına ve hislerine,  özellikle şu dönemlerde tercüman olmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü onlar;  FETÖ’ye sempati ile bakan bir kısım öğretmenler gibi kilit koltuklarda oturan FETÖ’cülerin ağzına bakmamışlardır, aksine haksızlıklarını,  zalimliklerini, adeta dini vecibelerini ifa eder hissi ve düşüncesi ile vurdumduymazca ve çekinmeden yaptıkları ahlaksızlıklarını  ve yandaşlarına ayrımcılıklarını  daima yüzlerine vurmuşlardır ve en önemlisi  bu kilit koltukları kendi menfaatlerine ve yararlarına açmak için FETÖ’cülüğü hiçbir zaman anahtar yapmamışlardır. Zira; FETÖ referansı ile Milli Eğitim Müdürlüğü ya da okul müdürlüğü koltuğuna oturup;  Zaman gazetesini masasının üzerine koyup;  sonra dairesindeki tüm maiyetindekilere Zaman aboneliğini adeta bir yasal görevmiş gibi aba altından sopa göstererek şifahen ya da imalı tebliğ edip;  iş/işlemlerini kamu yararını gözetmeden,  örgütsel hiyerarşiyi esas alarak o direktifle örgüt-yandaş yararı ve çıkarı gözeterek gerçekleştirip;  kendilerinden olmayanlara (illegal yasalarına uyarak yandaşlara pozitif ayrımcılık)  din, inanç, mezhep  ve ideoloji ayrımı (yine illegal yasalarına uyarak yandaş olmayanlara negatif ayrımcılık) gözetmeden zulüm yapıp adeta devlete kafa tuta tuta diş bileyen, bu nedenle de yerel düzeyde zalimlikleri ve zulümleri ile  ün salan,  FETÖ’nün  kullanılmış paçavraya dönmüş  milis ve militan düzeyindeki bu insan gücünü  devşirerek,  hala onlardan  unvanlı bir kamu görevlisi çıkarmaya çalışan iyi niyeti, FETÖ’nün zalimliklerini-zulümlerini  gören ve onlara maruz kalan öğretmenler  ve  15 Temmuz şehitleri adına protesto ediyorum ve kabul edemiyorum. Ve asla ama asla FETÖ’nün zulümleri, zalimlikleri için bir zaman aralığı, bir dönem belirlemiyorum.   Çünkü şunu  iyi biliyorum ki, bir dönem FETÖ için çalışan devşirmeler ve dönmeler, asla ama asla kamu yararı gözetmez, asla ama asla devlete sadakat göstermez, aksine fırsatını bulduğunda devlete yine ihanet eder ve bu kimselere asla ama asla güvenilmez.

Bilinmelidir ki,  her dönem FETÖ’ye milis ve militan düzeyinde devlet içinde hizmet etmiş olan bu kimseler, şimdilerde eğer ki yine devlet içinde önemli ve kilit makamlarda iseler, inanınız onlar eli ile birçok kimse bu dönemde yine mağdur edilmiş demektir. Çünkü amaçları,  OHAL’i ‘muhalif avı’ diye dışarıya pompalayarak yutturup,  dışarıda Türkiye karşıtı bir hava yaratmaktır.  Ve ‘Muhalif avı’  temeline oturtularak yapılacak olan bir OHAL propagandasının, dışarıdaki Türkiye karşıtlığını körükleyeceğini çok iyi biliyorlar. Buradan ise  kendilerini mağdur kalkanı ile koruma altına almayı ya da kendilerine yönelik mücadelenin kesintiye uğramasını arzuluyorlar. Onun için kamuda, ara ara ihraçlarda ve tutuklamalarda bu niyetin ve amacın yüzünü ve kendisini görebiliyoruz. İşte buna karşı da uyanık ve dikkatli olma, gerçekten ince eleyip sık dokuma yükümlülüğümüz bulunuyor, bunu 15 Temmuz şehitleri ve FETÖ’nün zalimlerini görenler adına yapmalıyız. Zaten, ara ara sendikaların da bu konuda serzenişlerini, bu mücadelenin hukuk, adalet ve hakkaniyet ölçüleri ile yapılması gerektiğini vurgulayan açıklamalarını okuyoruz. OHAL’deki bu hal bile FETÖ’nün yukarıdaki niyetinin ara ara ifa edildiğine işarettir. İhraçlarla özellikle... Açığa almalarla... OHAL’deki bir kısım iş/işlemlerle... Onun için her zamankinden daha fazla uyanık, daha fazla dikkatli, daha fazla adaletli, daha fazla hak-hukuk gözeticisi olunmalıdır...  Yoksa, FETÖ’nün sevdiği hukuksuz ve haksız sularda çok masum insan boğulur...

İfade etmeliyim ki,  FETÖ’nün  2008’de, 2010’da  zulmünü gören ile 2014’de ya da 2015’te zulmünü gören arasında savcılarımız bir ayrıma gitmeyecektir. Zulüm, zulümdür. Zalimlik, zalimliktir. Zalimliklere, zulümlere bir zaman aralığı çizersek,  zulüm görenlere, zalimliklere maruz kalanlara haksızlık etmiş oluruz.  Onun için hem idari hem adli soruşturmalarda, zulmün yılına değil, zulme bakarak hukuku çalıştırmalıyız, böyle bir bakış ile soruşturmalarda FETÖ’nün gerçek yüzünü görebiliriz, teşhisi doğru yapabiliriz ve  adaleti-standartı yakalayabiliriz. Bu bağlamda,  öğretmenlerimizden birisinin mesajını izninizle sizlerle paylaşmayı, bu meseleye bir de bu açıdan bakmamız için sorumluluk addediyorum. Şöyle ki:

‘Öncelikle merhabalarımı ve saygılarımı sunuyorum. Ben, 10 yıllık bir öğretmenim. 2008-2010  yılları arasında,  mesleğimin daha ilk yıllarında,  o zamanın ‘Fethullah Gülen Hoca’sının militanı olan, örgütsel aidiyetini, iltisakını ve iltihakını devlet dairesinde  aleni ifşa eden bir İlçe Milli Eğitim Müdürü  tarafından yapılan yanlı ve yandaşını kayırıcı bir idari işlem ile FETÖ’nün zalim  yüzünü görenlerdenim. Bir devlet dairesinde gücü elinde bulunduran bir FETÖ milisinin ve militanının, hakkı-hukuku gözetmek yerine, kendi yandaşı olan örgüt sempatizanı bir öğretmenin çıkarını gözettiğini, bundan dolayı bu çıkarsal gözetimin,  şahsımı ve ailemi nasıl ezdiğini ve mağdur ettiğini  yaşayarak hissettim. O an anladım ki, FETÖ sempatizanları,  köşe başlarını tutan FETÖ militanları ve milisleri eli ile korunup kollanıyor. Hatta; onlara pozitif ayrımcılık yapılıyor. Ve  FETÖ,  devlet içinde, koltuk nüfuzunu kullanan militanları eli ile kendisine sempatizan kazanmak için bu yöntemlere sık sık başvuruyor. Ya da sempatizanlarını, bu yöntemlerle örgüt içinde seviye; devlet içinde koltuk  yükseltip  militanlaştırıyor. Böylelikle,  devlete değil de, kendisine olan aidiyet ve inanmışlık duygusunu da kuvvetlendirmiş oluyor. Bir taşta iki kuş yani...

İlk kez  o zamanlarda, örgütsel yararın bunlar için kamu yararından önce geldiğini de gördüm. Bir çetenin, devletime olan güvenimi ve adalet duygumu nasıl sarstığını yaşayarak hissettim. Badem bıyıklıların,  bıyık altından yaptıkları vicdansızlıklarına şahitlik ettim. O zaman hem vicdansızlıklarına hem de zalimliklerine mahkemeler nezdinde davacı oldum. İnanınız, o zamanlarda, benim gibi FETÖ’den davacı olmuş olan,  FETÖ’nün zalimliklerine tanıklık etmiş birçok öğretmen var.  Ve en şaşırtıcı olanı,  FETÖ’cü militanın o koltuktan kaldırılıp  yerine düzgün ve doğru bir adamın oturması ile uğradığım haksızlığın nasıl sona erdiğini ve hakkımın nasıl teslim edildiğini  görmem idi ve dedim ki kendi kendime,  iyiki devletine sadık, devletine hizmeti gözeten, kamu yararını önceleyen  ve hakkı-hukuku gözeten insanlar var... İnanınız, o kadar ihtiyacımız oluyor ki, şucu bucuların işgal ettiği koltukların haksızlıklarına ve hukuksuzluklarına maruz kalınca... Harbi adil ve eşit olan görevlilere... Onun için devletimiz artık şucu bucularla değil, T.C devletine bağlı, vatanını seven, hakkı-hukuku gözeten, kamu yararını önceleyen ve her zaman halkın kendisine gösterdiği güven duygusuna sadakatle bağlı olan, koltuk yetkilerini kötü  emellerine ya da şucu bucu olmaktan kaynaklı amaçlarına alet etmeyen insanlarla kurulan bir devlette,  gerçekten adalet mülkün temeli olacaktır diye öngörüyorum... O zaman devletimize daha da inanacağız ve güveneceğiz...  Bilinmesini isterim ki, birçok ülkede kamu görevlisine duyulan güvene,  kamu görevlisinin ihaneti çok ağır suçtur... Devlet içindeki FETÖ milislerinin ve militanlarının yıktığı bu güven duygusunu,  T.C. yurttaşları olarak,  eşit ve özgür yurttaş bilinci ve elbirliği ile inşa etmeliyiz...  Çünkü devlet, yurttaşının kendisine beslediği güven ve adalet duygularıyla yaşar...  Bu duygular,  devlet ile yurttaş arasında  sımsıkı olması gereken bir bağdır...  Saygı ve sevgi gibi duyguların,  aile bütünlüğünü koruduğu ve aile kurumunu sürdürdüğü gibi...  Saygılarımla...  ’

Onun için FETÖ ile mücadelede, FETÖ’nün zalimliklerine tanık olmuşları dinlemeliyiz, FETÖ’nün gerçek yüzünü o zaman anlarız ve hissederiz. Yoksa, bir dönem FETÖ’den nemalanan, FETÖ’ye çalışan, devletin hiyerarşisini bir kenara koyup FETÖ hiyerarşisini esas alarak iş/işlem yapan, kamu yararını gözetmeyip FETÖ yararına iş/işlem gerçekleştiren,  FETÖ’ye yaltaklanan, FETÖ’ye yardakçılık yapan, kamuda FETÖ sempatizanlarını örgütleyen ve FETÖ sempatizanlarına pozitif ayrımcılık yapan şu anın Sabetay Sevi kılıklı FETÖ’cülerine güvenerek ve inanarak asla ama asla bu mücadelede yol alamayız. FETÖ’yü ‘mehdi’ gören kafanın hemen döneceğine inanacak kadar saf mısınız yoksa? Bunlara,  Sabetay Sevi kılıklı dönmeler diyorum. Şimdi, SABETAY SEVİ  KILIKLI BU DÖNME DOLAP FETÖ’CÜLER NEREDELER, MERAK ETMİYOR DA DEĞİLİM...  Bunlar,  hala Okul Müdürü mü, Milli Eğitim Müdürü mü  yoksa?

Saygı ve sevgi ile...

Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.