MEB, hesap hatası ve alınması gereken tedbirler

MEB, hesap hatası ve alınması gereken tedbirler

Abdülbaki Değer Yazdı. MEB, hesap hatası ve alınması gereken tedbirler.

İlginç bir çağda yaşıyoruz. Konuşmanın bu kadar rahat olduğu, özgüvenin bu kadar yüksek olduğu başka bir dönem olmamıştır muhtemelen. Bilgisi, formasyonu, tecrübesi meçhul pek çok insan bilgiye, formasyona, tecrübeye burun kıvıracak şekilde destursuz konuşuyor. Neredeyse konuşmanın içeriğinden bağımsız konuşmanın, konuşabilmenin dikkate alındığı bir vasattayız. En büyük felaketimiz olarak zaman zaman değindiğim bu hususu sadece bilgi, formasyon, tecrübe yoksunlarının ‘cahil cesareti’ üzerinden görmeyelim. Böyle görmek gerçekliği çarpıtmak, asıl sorumluları görünmez kılmaktır. Birilerinin bilgi, formasyon ve tecrübeye ihtiyaç hissetmeksizin laf ola beri gele kabilinden konuşabildikleri yerde asıl problemin bu konuşmanın yapıldığı yer ve konuşmaya muhatap olanların vaziyeti olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Burası nasıl bir yer ki bu tip insanlar böyle rahat konuşabiliyorlar? Burada nasıl bir insan, nasıl bir toplum ve nasıl bir ilişki ağı egemen ki söz ve politika demeye bin şahidin gerekli olduğu yalan yanlış işler rahatlıkla hayata geçirilebiliyor?

Bilindiği üzere 4+4+4 Eğitim Sistemi, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarırken aynı zamanda zorunlu eğitime başlama yaşını da 72. aydan 60. aya indirmişti. Kamuoyunda yaşanan tartışmaların ardından MEB başlama yaşını 66. aya çekmiş ancak velinin yazılı isteğine bağlı olarak 60. aya kadar olan öğrencilerin de 1. Sınıfa başlayabileceğini karara bağlamıştı. Söz konusu kamu politikası ile eğitimin büyük bir sıçrama yaşayacağı, ülkenin buna zaten mecbur olduğu ve her türlü risk analizinin yapıldığı vs. dile getiriliyordu. Ülke genel olarak sistemi bütüncül değerlendirmek yerine düzenlemeyle önü açılacak olan İmam-Hatiplerin orta kısımları üzerinden ideolojik kamplaşmada enerji tükettik. 

2012’de yaptığımız düzenlemenin ardından eğitimin niteliğinde henüz kayda değer bir değişim göremedik. Anlamlı bir iyileşmenin olacağına dair bir emare de görünmüyor. Ancak yaşadığımız problemlere yenilerinin eklendiğini rahatlıkla söylemek mümkün. 2012 yılında yapılan düzenlemenin spesifik olarak bu yıl karşımıza çıkarttığı sorun 8. sınıfta okuyan öğrenci sayısıdır. Normalde bir milyon iki yüz bin civarında seyreden öğrenci sayısı 2012 yılında yapılan okula başlama yaşını düşürme düzenlemesi nedeniyle bu yıl bir milyon sekiz yüz bin civarına çıktı. Ortaöğretim sistemimizde mevcut kapasitenin (lise türleri arasında farklı olmakla birlikte) yetersizliği ortada iken bu yıl yaklaşık % 50 oranında daha da fazla olan bir nüfusu nasıl yönlendireceğiz?Hakkaniyeti, talep ve beklentileri dikkate alarak bu nüfusu nasıl yerleştireceğiz? Mağduriyet oluşmaması için, bir tür ‘kayıp kuşak’a neden olmamak için nasıl tedbirler alacağız?  

TEOG’u kaldırarak LGS’ye geçtiğimizde yine gerçeklikten kopuk bir takım gerekçeler ileri sürmüş, mevcut koşullar içerisinde gerçekleşmesi muhal bir takım amaçları sıradan düzenlemeler ile bağlantılandırmıştık. ‘Nitelikli okul’ şeklinde adlandırıp sınavla öğrenci alan okulların sayılarını sınırlandırmış, geri kalan okulları da mahalli yerleştirme üzerinden öğrenci alacak şekilde düzenlemiştik. Oysa 2012 yılındaki düzenlemenin neticesinde bugün % 50 oranında sayıları artan 8. sınıf gerçekliğini dikkate alarak 9. sınıfların sınavlı okullarını ve mevcut kontenjanlarını yeniden düzenlemek gerekeceğini hiç hesap etmemiştik. 

Haziran ayında gerçekleşecek sınavın ardından yerleştirme sürecinde önemli bir sorun başlığı olarak gündemimizde yer edecek bu mevzuya ilişkin derin bir sessizlik dışında ne tür önlemlerin alındığını bilmiyoruz. Milyonlarca öğrenciyi, onların ailelerini ve şüphesiz Türkiye’nin yarınlarını ilgilendiren mevzuya ilişkin MEB’in acil olarak çalışma başlatması zarurettir. TEOG’un kaldırılmasının ardından lise tercihlerinde ortaya çıkan tablo başlı başına mesaj vericidir. Ayrıca bu tablo yapılan düzenlemenin, düzenleme için ileri sürülen gerekçelerin gerçekliğini, makuliyetini de gözler önüne seriyor. Dolayısıyla bu mevzuda tüm lise türlerimizin arz-talep dengesini, kapasite kullanım durumlarını dikkate almalıyız. Yani öğrencilerin ve velilerin hangi liseleri tercih ettikleri veya etmedikleri üzerinde durulmalıdır. İkincisi bu yıl ki 8. sınıf öğrenci sayıları dikkate alınarak mutlak surette ‘nitelikli okulların’ sayısı ve kontenjanı arttırılmalıdır. 

Bir hesap hatasının veya hesaba dahil edilmeyen bir unsurun bumerang gibi gelip bizi vuracağını biteviye deneyimliyoruz. Eğitim faslımızda maalesef yapmakta olduğumuz pek çok düzenleme keyfe kederlikle malul sistematiğe halel getirmemeyi esas alarak yürürlüğe sokuluyor. Bunun da sorunları çözmek yerine sorunları kronikleştirmek ve yeni sorunlar getirmek dışında bir getirisi olmuyor bize. Efkar-ı umumiye bu düzeyde kaldıkça bir bataklığa dönüşen bu döngüye takılı kalacağımız da sürpriz değil maalesef. Sonuçta biz ne 

Abdülbaki Değer

Milat

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.