Toplu Sözleşme Masasındaki Pay İle Paydaş

Toplu Sözleşme Masasındaki Pay İle Paydaş

Toplu sözleşme masasından, kamu çalışanlarının ya da memurların, büyük bir beklenti ve merak içinde beklediği zam teklifi geldi. Geldi gelmesine; ama zam teklifine karşı kamuoyunda ağızlardan çıkan ilk tepki şu oldu: ‘DAĞ, FARE DOĞURDU...’

‘Fare doğuran’  masada  işveren temsilcisi konumunda oturan  Sayın  Çalışma Bakanımız, hizmet kollarında  yetkili olan kamu görevlileri sendikalarını ve masada olan diğer konfederasyonu  ‘taraf’  olarak değil,  ‘paydaş’  olarak gördüklerini ifade ederek zam teklifini sundu.  Buna göre, memura,  2018-2019 yıllarını kapsayacak olan sürede,  her 6 aylık dönemler için  yüzde 3 oranında zam teklifi sunuldu. İşte,  bu yüzde 3’lük zam teklifidir  masanın ‘Fare doğuran’  olmasının sebebi.

Ve bu zam teklifine, masaya hazırlıklı gelen  ilgili hizmet kollarında  yetkili sendika temsilcileri, yanlarında getirmiş oldukları mavi zemin üzerine  yazılı  ‘bu teklife kapalıyız’ yazısı ile bilmukabelede bulundu.  Ayrıca,  kamu görevlilerini toplu sözleşme masasında temsil yetkisine sahip olan Sayın YALÇIN,  arkadaşlarıyla ifa ettiği  bu yazılı eylemleri sırasında, eski Türkiye’de kullanılan hesap makinasına göndermede bulundu, bu hesap makinasına göre yapılmış zam teklifini  makul ve makbul bir teklif  olarak değerlendirmediklerini dile getirdi. 

Hepinizin bildiği üzere önceki toplu sözleşme masası,  topluca  ayağa kalkma eylemi ile hala hafızalarımızda. Bu toplu sözleşme masası ise topluca yazı kaldırma eylemi ile hafızalarımıza çoktan  yazıldı  bile.

Toplu sözleşme masaları, adına uyumlu ve yaraşır şekilde toplu eylemlerin yapıldığı bir sahneye dönüşmüş durumda. Yalnız, masadaki  bu toplu eylemlerin,  kamu görevlilerinden edindiğim izlenime ve    ifa edilen bu eylemselliğe ilişkin kamu görevlilerince sosyal medya üzerinde  yapılan yorumlara göre o an, yani spontane (kendiliğinden/doğaçlama/irticalen) geliştiğini düşünenlerin ve bu eylemlerin eylemselliğine inananların sayısı çok az. Yani, anlaşılan şudur ki, kamu görevlileri hizmet kollarında yetkili sendikaların toplu sözleşme masasındaki   daha önce ifa edilen topluca ayağa kalkma ve şu anda da yazı kaldırma ile ifade edilen  eylemselliği,  kamu görevlileri nezdinde inandırıcı, etkili ve anlamlı  görülmemektedir. Sayın YALÇIN ve arkadaşları bunun üzerinde düşünmelidir. Çünkü yeni Türkiye’de, memurlar, kendi haklarını koruyan  ve ekonomik refahlarını düşünen etkinliğe ve etkili gerçek güce sahip bir yetkili sendikayı  hayal etmektedir.  Siz, nasıl ki eski Türkiye’nin hesap makinasına göre zam teklifi sunulduğunu düşünüyorsanız, memurlar da bu zam teklifinin,  eski Türkiye’de  yapılan sendikacılığın esintisinden esinlenilerek ve güç alınarak ortaya çıktığını düşünmektedir. O da,  sosyal  alanlarda ASLAN kesilen,  masada ise  KAĞITTAN olduğunu düşündüren bir sendikacılıktır... Malum, sıfatı  sarı sendikacılıktır ve eski bir tabirdir...    

BİR SENDİKA,  GÜCÜNÜ KAĞITTA YAZILI SAYIDAN ALMAZ,  BİR SENDİKA GÜCÜNÜ ETKİNLİĞİNDEN VE ETKİLİ GERÇEK  GÜCÜNDEN ALIR.  ETKİNLİK VE ETKİLİ GERÇEK GÜÇ İSE TUTTUĞUNU KOPARABİLME BECERİSİ VE POTANSİYELİNİ MEYDANLARA/ORTAYA KOYABİLMESİ  İLE KENDİSİNİ GÖSTERİR...    

Evet,  bu  zam teklifi  sonrası görülüyor ki,  Memur-Sen talep ettiği teklifi alamamıştır... Hükümet kanadından ise alacağına dair  bir işaret dahi alamamıştır... Bu süreç,  hakem heyetinde,  hükümetin zam teklifi üzerine konacak çok küçük oransal bir artış ile noktalanacaktır... 

Bu arada,  Sayın Bakan akabinde konuşarak bilmukabelede bulunan Sayın YALÇIN’dan sonra Sayın KONCUK’un el kaldırarak söz istemesini, Sayın bakanımız görse ya da arkasındakiler onu uyararak gösterseydi, işte  o zaman spontane bir görüntü ve söz görecek ve işitecektik, en azından toplu sözleşme masasındaki böyle bir esinti,  eski Türkiye’nin hesap makinalarına, adetlerine, tabularına ve kağıttaki üye sayıları ile meşgul olanlara ve ona göre sendikacılık yapanlara bazı dersler  sunabilirdi. Ama olmadı, Sayın KONCUK’a,  Sayın YALÇIN’dan sonra konuşma fırsatı tanınmayarak fırsat kaçırıldı,  sanırım masadaki hiç  kimse Sayın KONCUK’un  hazırlıksız  konuşmasına  HAZIR değildi... Ne yazık ki, toplu sözleşme masası ikidir HAZIR (sendika temsilcileri)  VE NAZIR (bakan)  BİR MASAYA dönüştü...  ‘Hazır ve nazır dönüşüm’  çıkarımımız ise masada  ikidir yapılan hazırlıklı toplu eylemlerin (ifa edilen toplu ayağa kalkma ve yazılı ifade edilen dövizleri toplu şekilde  elle havaya  kaldırma)  bir çıktısıdır...  Masada  hazırlıklı geliştiği izlenimi edinilen toplu ayağa kalkma ve toplu bir şekilde bir yazıyı elle kaldırma eylemleri,  toplu sözleşme masalarının zam oranı çıktılarına baktıkça havaya gidiyormuş gibi görülüyor... Hatta;  masadaki  bu eylemlere ‘Berhava eylemler’ diyenler bile var...

Öte yandan, diyebilirim ki,  Sayın bakanımızın masadaki sendikalar için ‘taraf’  değil de,  ‘paydaş’  hitabını kullanması çok anlamlı ve değerli.

Lakin,  toplu sözleşme masasındaki  PAYDAŞLARIN, toplu sözleşme masalarında,  memurun PAYINA düşeni alamaması ise düşündürücü. Ve memura milli gelirden, ekonomik büyümeden ve refah seviyesinden düşen bu pay, memur için makul/makbul noktada değerli, ve  anlamlı değildir.

Sayın bakanımıza ve sendikalara  bir kamu çalışanı arkadaşım şöyle sesleniyor:

‘’Sayın bakanım,  masadaki sendikalar için iyi niyetinizle ve  sendikal sözlüğe göre kullandığınız ‘paydaş’ hitabını  şahsen  kabul etmiyorum. Ben, masada,   ülkenin  övünülen ekonomik büyümesine ve refahına paralel olarak,  milli gelirden BENİM  PAYIMA düşeni alana PAYDAŞ diyorum.   Bu nedenle masada  PAY ile PAYDAŞ arasında bir uyumsuzluk,  tezatlık ve karşıtlık olduğunu görüyorum. Memura önerilen bu pay ve bu paya karşılık havaya verilen göstermelik  yazılı eylem ile bazı sendikalar, paydaşlık şanını hak etmiyor. Sayın bakanım, bence  karşınızdaki sendikalara paydaş diye değil, yandaş diye hitap edebilirsiniz. Zaten,  yandaşlıkları  ve yancılıkları ile bazı yerlerde ve alanlarda nam salmış durumdalar. Hepimizin bildiği üzere  masada memurun hak ettiği payı alamayan,   paydaş olmayı hak etmez.’’ (Bir Memurdan)

Memur arkadaşımızın bu sözlerinden özellikle sendikalar, paylarına düşeni almalılar. Sendikacılık da, tıpkı Sayın Cumhurbaşkanımızın milli iradeyi gözetmesi gibi,  kamu görevlilerinin ya da memurun iradesini gözetmekle ve korumakla gerçekten ortaya konabilir. Memur arkadaşımızın bu mesajı, sendikal yapıları rencide etme ya da aşağılama amacı gütmüyor, belli ki gördükleri ve yaşadıkları karşısında çok üzülmüş, incinmiş ve kırılmış, bu bakımdan anlamalıyız.  Ayrıca, yalnızca ve yalnızca herkesin şapkasını önüne koyup düşünme vaktinin geldiğini,  bizlere düşündürüyor, ilgililere ve yetkililere hatırlatıyor. Zaten, bu niyetle paylaşılmıştır.

Ayrıca, konuya dair ben de şunları düşünüyorum ve sorguluyorum:

Ülkemiz  gelişiyor, ülkemiz ekonomik olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle büyüyor, hatta son olarak yüzde 5 büyüdüğümüz söylendi,  o zaman büyümeden memura düşen pay neden yerinde sayıyor?

Ülkemiz büyüyor, memur küçülüyor, o zaman kim büyüyor?

Ülkenin büyümesi demek, benim anlamama göre, insanların ekonomik ve refah seviyelerinin yükselmesidir. Eee, burada bir tezatlık, çelişki ve uyumsuzluk yok mu? Büyüme ve refah  ile zam oranı neden doğru orantılı değil? Ve,  zam oranları neden  bu  doğru orantılılık ilkesi ile örtüşmüyor? Neden bu ilke ile zam oranları belirlenmiyor?

Nedir bu çelişkinin ve uyumsuzluğun kaynağı? Ülke büyüdükçe, sosyal adaletin ve eşitliğin her alanda yansımalarını görmemiz gerekmez mi? Ve fakirlik-yoksulluk giderek daralıp düşmez mi?

Elbette,  bu durum,  insanları  hesaplanan yoksulluk sınırdan çekip almakla ve kurtarmakla olur, memuru da tabi... Bu da, ancak memurun hak ettiği maaşı/ücreti alması ile gerçekleşebilir, tam da bu noktada  zam oranlarının hayati/yaşamsal önemi ve değeri bulunmaktadır... 

SON OLARAK, İFADE ETMELİYİM Kİ,   ÜLKEMİZİN  EKONOMİK BÜYÜMESİNE VE REFAH SEVİYESİNE PARALEL, MİLLİ GELİRİ,  SOSYAL ADALET VE EŞİTLİK ÖLÇÜLERİ İÇİNDE  PAYLAŞIRSAK, MEMURUN PAYINA DÜŞEN, HER DÖNEM İÇİN  ASLA YÜZDE  3 OLAMAZ...  PAYLAŞMAK İSE,  BİR KİMSEYE  PAYINA DÜŞEN HAK EDİŞİ VERMEK İLE OLUR... BİR KİMSENİN PAYINA DÜŞENİ, HAK EDİŞİNİ,  O KİMSEYİ TEMSİLEN OTURULAN MASADA ALMAK İSE PAYDAŞLIĞIN SORUMLULUĞUNUN,  GÖREVİNİN,  ŞANININ, YÜREĞİNİN, GÖSTERGESİNİN VE ÇALIŞANLARIN HAKKININ/EMEĞİNİN BİR  GEREĞİ VE ALAMETİDİR...

NOT: HERKES,  YALNIZCA  KENDİSİNİ BÜYÜTMESİN, BİRLİKTE BÜYÜYELİM... EKONOMİK OLARAK  BÜYÜDÜĞÜMÜZÜ,  MİLLET OLARAK HİSSEDEBİLELİM...  YOKSA, BÜYÜME SOYUT KALIR, ASLA SOMUTLAŞMAZ... BİR MÜDDET SONRA  İNSANLAR İÇİN BİR DEĞERİ DE, ANLAMI DA KALMAZ...  LAFTA KALIR Kİ, BU DA ESKİ TÜRKİYE’NİN BİRTAKIM HALLERİNİN  HORTLAMASIDIR...

Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.