KIYAKÇILĞIN SONU AYAKÇILIKTIR

KIYAKÇILĞIN SONU AYAKÇILIKTIR

GENEL BAŞKAN İSMAİL KONCUK: KIYAKÇILĞIN SONU AYAKÇILIKTIR


 Türk Büro-Sen “Adalet Bakanlığı Çalışanlarının Sorunları Ve Bu Sorunların Çözüm Yolları Çalıştayı” düzenledi. Türkiye’nin dört bir tarafından gelen farklı statü ve kadrolardaki Adalet çalışanlarının katılımyla gerçekleştirilen Çalıştay’a, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak, Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanı Nuri Ünal, Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Celal Karapınar, Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı Nazmi Güzel ve Türk Emekli-Sen Genel Başkanı Osman Özdemir, Türk Büro-Sen Genel Başkan Yardımcıları ile Türk Büro-Sen Ankara Şube Başkanları da katıldı.

Çalıştayın açılış konuşmasını Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş yaptı. Daha sonra kürsüye gelen Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk şunları kaydetti: “Adalet çalışanlarını bir bütün olarak görmek lazım. Bunu kim sağlayacak? Bunu sağlayacak mekanizmalar nelerdir? Elbette kamu çalışanlarının kendisidir ve onların oluşturdukları sendikalardır. Adalet mekanizması bu ülke için son derece önemlidir. Bu toplantı bunu sağlamak adına atılan bir adımdır. Buralarda mekanizmanın sağlıklı oluşturulması, sağlıklı bir adalet anlayışının da ortaya konulması sonucunu doğuracaktır. Adalet çalışanlarının biraz adil olması gerektiğini düşünüyorum. Kimlerin değirmenine su taşıdığımızı bilmemiz lazım. Bu kadar problemle boğuşan adalet teşkilatında nasıl bir sendikal anlayışın yer etmesi lazım ki, bunları zaman içinde çözebilelim. Korkak, teslim olmuş bir sendikal anlayışla bütün yaşanan problemleri çözebilmemiz mümkün olur mu? Olmaz. O zaman adalet çalışanlarının da, bütün kamu çalışanlarının da adil olması lazım. Ülkemizde sağlam, huzur veren bir yapının oluşturulması bakımından kamu çalışanlarının büyük sorumluluğu vardır. Sendikal tercihlerimiz son derece önemlidir. Hatır-gönül ilişkisi ile sendikal tercih olmaz. ‘Başıma bir şey gelir’ düşüncesiyle sendikal tercih olmaz. Mademki kamu çalışanları bu kadar problemle boğuşuyor, o zaman kendi hür idareleriyle sendikal tercihlerini ortaya koymak zorundadır.

Bu anlamda zaman zaman şahit olduğumuz olaylar bizi son derece üzüyor. Bütün samimiyetiyle mücadele eden bir Türkiye Kamu-Sen anlayışı var. Hiç kimseden korkmuyoruz. Allah’ın izniyle bizi korkutabilecek tek bir insan yok, olmayacak da. Ama bu samimi mücadelenin kamu çalışanları tarafından da değerlendirilmesi, görülmesi gerekir. Bugünlere dişimizle, tırnağımızla yüreğimizle mücadele ederek geldik. Peki bu kadar üye sayılarına ulaşanlar bugünlere nasıl geldi? Mücadele ederek mi geldi? Alın teri mi döktüler? Burada eğri oturup, doğru konuşacağız. Korkunun ecele faydası yok. Korku bize neleri kaybettirecek? Bu olumsuz yapı devam ederse bunlardan kaçış yok.

Devlet memurlarının en önemli kazanımı iş güvencesidir. Kamu çalışanlarının işçilerle harmanlanarak bir başka istihdam şekli oluşturulması gerektiği söyleniyor. Kamu çalışanları iş güvencesiz hale getirilmek isteniyor. Önümüzdeki günlerde anayasa değişikliği yaşayacağız gibi görünüyor. Ve şu anda TBMM’de bir çalışma olduğunu biliyoruz. Türkiye Kamu-Sen’in de Anayasa konusunda görüşleri var, bu konuda bir çalıştay yapmıştık. Anayasa’nın 128. maddesi kamu çalışanlarını tanımlayan bir maddedir. Bu madde de ‘devletin asli ve sürekli işleri kamu çalışanları eliyle görülür’ deniliyor. Yarın onu şöyle değiştirme ihtimalleri çok güçlü görünüyor: Devletin asli ve suretli işleri sözleşmeli part-time çalışan esnek istihdam yoluyla istihdam edilmiş çalışanlar eliyle görülür’ denildiğinde, Türkiye’de devlet memuru sıfatı kaldırılmış olacaktır. İktidarın en büyük rahatsızlığı kamu çalışanlarının iş güvencesine sahip olmasıdır.

Halbuki kamu çalışanları devlet adına görev yapan bir mekanizmanın en önemli unsurlarıdır. Siyasi iktidarların baskılarından uzak olması için kamu çalışanlarına Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlar iş güvencesi hakkı vermiştir. Devletin ve milletin hak ve hukukunu menfaatlerini siyasi iktidarların yanlışlarına karşı korkmadan savunabilsin diye kamu çalışanlarına iş güvencesi verilmiştir. Ama şu anda açıkça söylenen bir çalışma olduğunu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun değiştirmek istendiğini hepimiz biliyoruz. Hatta zaman zaman Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun köhne bir kanun olduğundan ve değiştirilmesi gerektiğinden bahseder. Bu kanunda revize edilmesi gereken hususlar olduğunu biliyoruz ama köhnemiş bir kanun değildir.

Bütün Bakanlıkların Teşkilat Kanunu değiştirildi. Nasıl değişti? Bakanlıklar içinde koordinasyon da yok. Herkes davulunu başka türlü çalıyor. Buradan oynayacağımız bir oyun havası çıkmaz. Herkes davulun tokmağına farklı vurursa, zurnayı farklı üflerse-bütün bakanlıklar bunu yapıyor- bundan bir oyun havası çıkmaz. Kamu çalışanları kazanılmış haklarını kaybediyor. Kamu çalışanlarının, iş güvencelerini ellerinden almak isteyen anlayışla mücadele edecek mekanizmalara ihtiyacı vardır O da Türkiye Kamu-Sen’dir. Kamu çalışanları ya bu mücadeleyi tercih edecekler ve Cumhuriyet tarihi boyunca en önemli kazanımları olan iş güvencelerine sahip çıkacaklar ya da birilerin hatır-gönül ilişkisiyle, korkarak sendikal tercihlerini yapacaklar. Adam diyor ki, ‘Bizim 650 bin üyemiz var.’ Ben de diyorum ki; Sizin 650 bin üyeniz yok. Siz 650 bin insanı korkutarak teslim almışsınız.

2002 yılında taşeron eleman sayısı 10-15 bin idi. Bugün 500 bin’leri buldu. 45 bin 4/C’li var. Türkiye’de nasıl bir çalışma hayatı dizayn edilmek istendiğini görmek için bu rakamlara bakın. Benim çocuğumu nasıl bir çalışma hayatı bekliyor diye hepimizin düşünmesi lazım. Bu nedenle sendikal mücadele var. Sendikacılık Kanarya Sevenler Derneği değildir. Sendikacılık yürek isteyen bir iştir. Yüreği olmayan, ağa babam ne der diye düşünen, korkan insanlar sendikacılık yapamaz. Bunu toplu sözleme döneminde gördük. Toplu sözleşmeyi ellerine, yüzlerine bulaştırdılar. ‘Bizim nazımızı çekerler, istediğimiz parayı da sosyal hakkı da verirler’ diyorlardı. Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır. Sendikal hayatta da budur. Kamu çalışanları hiçbir zaman bu kıyakçı sendikalara itibar etmemelidir.

Öyle kimse bir yerden sihirli değnek değecek ve sorunlar çözülecek diye beklemesin. Beyaz atlı prens beklenir ya, kimse beklemesin. Kamu çalışanları ile beraberce mücadele edeceğiz, Türkiye Kamu-Sen çatısı altında bizimle omuz omuza mücadele edecekler. Teslim olmuş sendikaları, 5 bin üye sayısından 650 bin üye sayısına çıkararak hak almak yok. Hakimin baskısıyla, amirden, hastanenin başhekiminden korkarak sendikal tercihlerimizi yapmak yok. Adam gibi yüreğimizi ortaya koyarak sendikal tercihlerimizi yapamadığımız müddetçe kaybetmeye mahkûm olduğumuzu her kamu çalışanının görmesi mecburiyettir.

Ülkemizin içinde bulunduğu durumu da hepimizin değerlendirmesi lazım. Şehitlerimize bir kez daha Allah rahmet eylesin. Bakıyoruz, Türkiye sanki çok normal günler yaşayan bir ülke gibi. Bu milletin her ferdi şehit olan her evladımızın acısını yüreğinde hissetmek mecburiyetindedir. Ateşin kendisine düşeceği sırayı beklememeli, tedbir almalıdır. Birileri çıkıyor, ‘Biz devletimizi kurduk. Artık Türkiye Cumhuriyeti ile nasıl geçineceğiz ona bakıyoruz’ diyor. Ne yazık ki bu adamlar TBMM’de hala milletvekili. Bunları bu noktaya getiren kim? Habur ile başlayan açılım sürecinin Türkiye’yi getirdiği nokta burasıdır. Gideceğimiz nokta neresidir? Burada Türkiye Kamu-Sen’in mili anlamdaki mücadelesi, milletimizin birlik ve beraberliği noktasındaki mücadelesi de birçok sendikadan farklıdır. Biz milletimizin geleceğini, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü merkeze koymuş sendikal anlayışın Türkiye’de tek temsilcisiyiz. Belli bölgelerdeki sendikal yapılar incelensin. Biri Allaha inanan bölücü, diğeri Allahsız bölücü. Farkı bu. Adam Diyarbakır’da, Hakkari’de başka konuşuyor, Kahramanmaraş’ta başka konuşuyor. Böyle bir sendikacılık anlayışı olabilir mi? Kamu çalışanları ‘Ben bu ülkenin birliğinden bütünlüğünden yanayım, bölücülüğe karşıyım’ diyor ama gidiyor bunlara destek veriyor. Bir sendika ‘Andımız kaldırılsın’ diyor. Niye diyor? İçindeki bölücüler nedeniyle söylüyor. Onları kırmak istemiyor. Bu ülkede her sabah çocuklarımızın ‘Ne mutlu Türküm Diyene’ dediği Andımız kaldırılsın diyor ve vatansever kamu çalışanları bunlara üye oluyor. Bunların genel başkanları ne dedi? ‘Biz dinsiz, kör ve ruhsuz bir anayasa istiyoruz’ dedi. Hem Müslüman olduğunu söyleyeceksin, hem dinsiz anayasa istiyoruz diyeceksin? Böyle bir anlayış olabilir mi? Kime kör bakacak bu anayasa? Millete kör bakacak bir anayasa ile, ruhu olmayan dinsiz bir anayasa ile bizim ne işimiz olabilir? Kamu çalışanlarının bir iç eleştiri yapma mecburiyeti vardır.

Milli Eğitim Bakanlığı, Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği ile Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmeliğinde değişikliğe gitti. Yeni düzenlemede, ders kitaplarının taşıması gereken nitelikler değiştirildi. Artık ders kitapları hazırlanırken, Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun olma kriteri aranmayacak. Böyle bir Milli Eğitim Bakanı olur mu? Milli olmaktan uzak bir Milli Eğitim Bakanı olur mu? Atatürk’e düşman olan, Atatürk ile hesaplaşan bir milli eğitim anlayışı olabilir mi? Atatürk ve silah arkadaşları ne yaptı? Atatürk, ezan dinmesin, bayrak inmesin diye mücadele etti.”

Genel Başkan Koncuk konuşmasını çalıştayın hayırlara vesile olmasını temenni ederek tamamladı.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.