Kurtuluşumuz Eğitim ve Demokraside!

Kurtuluşumuz Eğitim ve Demokraside!

Örgütlenme çalışmaları için bulunduğu Kocaeli’nde yaptığı konuşmada ‘Türkiye’nin küresel ve bölgesel anlamda yeniden büyük, güçlü ve itibarlı bir ülke olmasının eğitim ve demokrasi alanlarındaki atılımlarına istikrarlı bir şekilde devam etmesiyle mümkün olabileceği’ni söyleyen Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, açıklamasında şunları söyledi;

 Eğitim olmadan, adalet olmaz. Eğitim ve adalet Türkiye için ekmek su kadar elzem bir ihtiyaçtır. Piyasacı eğitim sistemimiz adalete giden yolu eğitimde fırsat eşitliği olarak tanımlıyor. Bu çok yanlış bir tanımdır. Sermaye, bürokrasi ve siyasetin elitleri hariç, vatandaş daraltılmış fırsatlar dünyasında yeni fırsatlar yaratamadığı için kendisini suçlu hissediyor ve adaletsizlikler karşısında suskunlaşıyor. Eğitim sistemimiz değil bu duruma çare üretmek, bu derin sorunun farkında dahi değildir.

 
Türkiye’de adaletin bireysel mücadele ile elde edilmesinin kesinlikle mümkün olmadığını söyleyemek istiyorum. Türkiye’de sınıf farkındalığı yok ama siyasi kamplaşmaların dayattığı kör bir ideolojik farkındalık var. Türkiye’deki sözde adalet ve eşitliğin nedenlerinden birisi de vatandaşların sınıf çıkarlarına değil bireysel çıkarlara dönük bir bilince sahip olmasından kaynaklanıyor.
 
Milyonlarca işsiz, borçlu, dar ve sabit gelirli vatandaşın sınıf bilincine sahip olmadan adalet ve eşitlik mücadelesi vermesinin hayal olduğuna inanıyorum. Türk eğitim sisteminin bilgi ve farkındalığa hizmet etmediğini belirtmek istiyorum.
 
Halk adalet, eşitlik, şeffaflık, dürüslük, onurlu yaşam gibi temel ve elzem taleplere karşı kayıtsız yahut yeterince ısrarcı olamıyor. Mantığında kaderciliği öğütleyen eğitim sistemimiz bunun en önemli sebeplerinden birisidir. Sahte umutlar ve bireycelik pompalayan siyasette ardından gelir.
Bugün soydaş ve dindaş ülkeler başta olmak üzere ezilen ve sömürülen halkların kadim ümidi olan Türkiye’de yaşanan piyasacı eğitim merkezli modernleşme ve teknolojileşmenin ahlaki çürüme ve manevi yoksullaşmayı da beraberinde getirdiğini görüyoruz. İşbirlikçi kapitalizm ve acımasız neoliberal ekonomik politikalar manevi yoksullaşmayı da beraberinde getirmiştir. Ahlaki ve etik değerlerimiz uluslararası sermaye ve petro dolarlar tarafından boğularak öldürülmek istenmektedir. Erdem ve değerlerimiz adına ne varsa mali narsisizmin diktatörlüğü altında kalmıştır.
 
Gelir dağılımı uçurumu, yolsuzluk ve torpil gibi konularda en geri ülkelerle yarışan Türkiye’de bireycil gelecek umutları, kadercilik ve öte dünya vaatleri ile halkın meşru tepkelirenin önü kesilmiştir. Uluslarası egemen sınıflar ve onların yerli işbirlikçileri tarafından sulandırılan, ılımanlaştırılan İslam’da sömürgecilerin çıkarlarına hizmet eder hale getirilmiştir.
 
Müslüman halk egemen sınıfların insafına kalmıştır. Böyle bir İslam zerkedilmiş fakir ve emekçi halkta sadece egemenlerin siyasetlerine ve lütuflarına uymak zorunda bırakılmıştır. Bugün samimi müslümanların kendilerini savunacak bir siyasete taşıyacak ne bir bilgisi ne de bu siyaseti oluşturacak zaman ve takati vardır. Medya ve bilim egemenlerin ve siyasilerin çıkarlarını sürdürmesi için vardır. Bunun için müslüman ülkelerde her geçen gün adalet azalır, sömürü ve kölelik artar.
 
Bugün İslam ülkelerinde 1900’lerden beter, işsizlik ve gelir dağılımı felaketi sürmektedir. Emperyalist merkezler ya sahte siyasi örgütlenmeler ile halkın örgütlülüğünü engellemiş yahut yarattığı sahte umutlar, sahte gelecek vaatleri, kadercilik ve öte dünyada iyi yaşama vaatleri ile halkın örgütlenmesinin önünü kesmiştir. Yani bugün adaletin önünü kesilmiştir. Emperyalizm, sınıf, sınıf çıkarı gibi sözcüklerden korkan ve anlamaya çalışmayan müslüman, aydın değildir. Haksızlık ve adalet diye üzerinde durduğumuz ve anlamaya çalıştığımız, kitlesel haksızlıktır. Bir sınıfın, öteki sınıf üzerinde kurduğu tahakkümdür. Adalet ve eşitlik mücadelesi, bir sınıf mücadelesidir.
 
Emperyalizm dünya hâkimiyetini sürdürmesi, bir başka deyişle, dünya denetimini elinde tutması için “İslam Terörü ile savaş” adı altında, İslam ülkelerinde yeni düzen arayışına girmiştir. Batının elindeki büyük savaş stoklarının kazanca, kar’a, paraya dönüştürmesinin adı; terörle savaş olmuştur. Savaş yaşamayan çok az İslam ülkesi kalmıştır. Bazı İslam ülkeleri emperyalizmin tüm kurum ve kuruluşları ile ekonomik ve askeri entegrasyona maruz kaldığı için, bu ülkelerde doğrudan savaş yaşanmamaktadır.
 
Başka ülkeler sanayileşmesin, kendi kendine yeterli hale gelmesin diye, yapılan bir operasyondur bu. Sömürülen ülkelerin ham madde ve enerji kaynaklarına ucuz ya da doğrudan ulaşmak, emperyalist ülke halklarına zenginliği de taşımaktadır. Bu durum, emperyalist ülkelerde göreceli bir demokrasiyi de beraberinde getirmektedir. Göreceli bu demokrasiyi, gelişmemiş ülkelere karşı bir silah gibi kullanarak, hemen hemen her kavramı manipüle etme olanağını elde edebilen bir Batı vardır karşımızda.
 
Bazı ülkelerin içinde, bu “demokrasi aracını” kullandırtabileceği taşeron da bulunca, manipülasyon, batı için daha da kolaylaşmaktadır. Sahte demokrasi manipülasyonu, İslam ülkelerinde hemen hemen her konuda tartışma konusu haline gelmiştir. İslam ülkelerinde demokrasi sözcüğü ile tartışmaya başlayan her kişi, tartışmayı bir sıfır önde tamamlamaktadır.

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.