Nereye Bu Gidiş?

Nereye Bu Gidiş?

Andımız ile başladık.

HDP’nin kapatılması ve Ömer GERGERLİOĞLU’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ile devam ettik.

 

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ve Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ile haftayı bitirmek üzereyiz.

 

Tabii üstüne üstlük önümüzdeki hafta kabine revizyonu bekliyor bizleri. Bir önceki yazımda da  ‘‘Ziya SELÇUK’un Ardından’’ başlığı ile ifade ettiğim gibi Sayın SELÇUK’un bakanlıktan ayrılacağını öngörüyorum.

 

Halihazırda tüm bu olup bitenlerin ve olacakların arasına sıkışmış, devamlı artış seyrinde olan Corona illeti var başımızda bir de. Allah sonumuzu hayretsin, diye dua etmekten başka elden gelen bir şey yok. Aç-kapa-aç stratejisi ile giden sosyal yaşamda Allah’a emanetiz.

 

Bazen kendimi sıkıştırılmış dosya gibi hissediyorum. Daraltılmış... Bunalmış... Kıstırılmış... Bir şairin dediği gibi:

 ‘‘Elleri kolları ve ağzı bağlı

ama

bir kaleminin ucu açık

seni özgür seni...’’

Bizim için kendi kendimizi bir avutmaca işte...

 

Öyle ki bazen bir darboğazın bazen bir heyulanın bazen de dudağımın kenarındaki gülümsemenin hatırına kurduğum hayallerin gelgitlerinde ve gitgellerinde düşlüyorum, didişiyorum, boğuşuyorum, debeleniyorum, kıvranıyorum, sancılanıyorum. Ve soruyorum şunları kendime:

 

783 bin kilometrekarelik vatanın yurttaşları mıyız?

Yoksa oyuncakları mıyız?

Friedrich Nietzsche okurken hissettiklerimi yaşıyorum.

Otomatik Portakal mıyım ben?

Bir dünya sakini olarak sessizliğimin çığlıklarını işitiyorum.

Boşlukta mıyım ben?

He yanım sonsuz boşluk sanki...

Attığım çığlıkların yankıları yok.

Bir yangının ortasında mıyım ben?

Yusuf misali dipsiz bir kuyuya düşmeden çıkıyorum iç dünyamdan ve dış dünyaya zor atıyorum kendimi. Bilahare kendimden çıkıp kendime gelerek -ironik ve paradoksal değil mi?- toparlanıp dış dünyada bir yerlere konuşlanıyorum.

 

O da ne?

Paranormal mi bu?

Yooo...

Çok olağan bir hal...

İnsanlık hali...

 

İki bilim insanı önde, onların arkasında Almanya Başbakanı Merkel’i görüyorum.

 

Ülkesinde 15 yıldır başbakanlık görevini yürüten birinin bilimin arkasından yürüdüğü o görüntüler, Mevlana’nın ‘‘Alçak gönüllülükte toprak gibi ol.’’ öğüdünü aklıma düşürdü. Merkel, bu öğüdü mü tutuyor acaba? Merkel, öğüdün izini sürmüş resmen bence.

 

Ülkesinde 15 yıldır başbakanlık görevini yürüten birinin bilimin arkasından yürüdüğü o görüntüler, yıllarca devletin başında bulunsan da ‘‘Güç bende artık!’’ afra tafrasından ve egosundan çok uzak... Ağzım açık kaldı resmen. Demek ki yıllanmış olsan da devletin başında  tevazunu hala canlı tutabiliyorsun. Alınız Merkel ispatı...

 

Ülkesinde 15 yıldır başbakanlık görevini yürüten birinin bilimin arkasından yürüdüğü o görüntüler, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak isteyen ülkelere birer pusula olmuştur. İdrak edebilene elbette.

 

Ülkesinde 15 yıldır başbakanlık görevini yürüten birinin bilimin arkasından yürüdüğü o görüntüler, aslında her şeyi gözler önüne seriyor ve Atatürk’ün şu sözleri ister istemez kulaklarımıza çalınıyor:

‘‘Efendiler! Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.’’

 

Evet, bir tarafta bilimin arkasından yürüyen bir Almanya... Sürekli gelişiyor ve ilerliyor.

Bilime sırtını dönenler ise yerinde sayıyor.

Her daim başa sarıyor.

Bir dejavunun içinde yuvarlanıp gidiyor.

 

Bilimin arkasında yürürseniz cevherleriniz elinizden kayıp gitmez.

Bilimin arkasında yürümek aslında bilimi arkana alarak muasır medeniyetler seviyesi için savaşmak demektir.

Bilim, tek şey ister: özgürlük. Sağlarsan kalır. Sağlamazsan çeker gider. Hitler’in Almanya’sı bilime düşman idi. Hitler Almanya’sından kaçanların bir kısmı ülkemize gelerek bilim dünyasına müthiş katkılarda bulunmuşlardır. Bizdeki özgürlük, devamlılıktan çok uzak ve herkes nasiplenemiyor... Bir yerden sonra aç-kapa gibi oynamaca, kandırmaca, avutmaca... Bilim insanı, özgürlüğüne inandığı ve güvendiği yerde kalır. Bu hal, ona güven ve inanç vermez. Ne dün tutabildik cevherlerimizi ne de bugün tutabiliyoruz. Bu kafa ile ütopya...

Yurt dışındaki bilim insanlarımızdan, Nobel ödüllü Aziz SANCAR ne demişti:

‘‘Türkiye'deki gençlere benim tavsiyem, günlük politikalar ile uğraşmayın bütün enerjinizi işinize verin. Bilim öğrenmeye çalışın, günlük dedikodularla uğraşmayın. Memlekete hizmet için bilim lazım...’’

 

 

Saygılarımla...

 

 

Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.